İnsan yaşayarak, okuyarak, konuşarak hatta hata yaparak ustalaşır. Yaş üstüne yaş eklenir, saatin akrepleri acımadan, hızla geçer. Olgunluk çinar ağacı misali, yüksekleri ve uzakları görmemizi sağlar.
Maneviyat da öyle, okumadan, konuşmadan, inanmadan yarım kalır. Sayfaların sihrine kapılanlar dünya malına göz dikmez, adımları ağır, tebessümleri konuşur, konuşulur.
Uzun günlerin, kısa ömrün yolcusu insan, bir gün gelir çekip gider sonsuzluğa. Geriye ne kalır?
Hatırlıyorum, eskiden mektuplaşma vardı. Uzağı yakın eden mektuplar, vefayı güzel kılan mektuplar. Bizim evde hala durur. Eminim sizlerin de vardır, hatıra olarak sakladığınız, arada açıp okuduğunuz.
Günümüzde emojiye teslim olmuş dünya var artık. Konuşmaktan kaçtığımız, anlamaktan çok uzakta olduğumuz teknoloji devri.
Kelimeler kısaldı, duygular körerdi. Bizden geriye insan çizimi, duygulara tercüman aslındaysa "git başımdan" simgeleri yerini aldı.
Bizi bizden ettiler, uzun çay sohbetleri, kahve muhabbetleri nerede dersiniz? Bir birini anlayan kimseler nerededir dersiniz? Tenha insanlar türedi her yerde. Kime sorsan umutsuz, yorgun. Nedenini biliyoruz ama konuşmuyoruz...