İnsanın özgüven sahibi olması olumlu bir yanı. Onu ikili ilişkilerde kuvvetlendiren, bilgi becerisini sergilemesini sağlayan, yararlı insan olabilmeye ulaştıran bir kapı aynı zamanda.
Yalnız sınırları çizilmemiş her özellik zıttıyla bilinen yanlışa da bizi sürüklemiyor mu?
Elbette
O sebeple özgüven sahibi olayım derken bencilliğin kendini beğenmişliğin pençesine de düşebiliriz.
Bir düşünün; diğerleri gözünde yanına yaklaşmaya çekinilen, büyük duvarları olan göründüğünüzü. Rahatsız edici olsa gerek. Eğer ki rahatsız etmiyorsa zaten yazının devamını okumanıza lüzum yok.
Kibir; kelime anlamı ile kendini herkesten üstün tutma, büyüklenme demek.
Peki parmak izinin dahi benzerlik göstermediği milyonlarca insanın içinde neden böyle bir duyguya kapılırız. Ya da hissettiğimiz bu duygunun ne kadar karşılığı olabilir ki hayatta.
Geçenlerde okuduğu bir yazıda ana fikir olarak şu belirtilmiş. Tarih sayfalarında önde gelen birçok kişi var olan durumun büyüsüne kapılmamak için inzivaya çekilmiş. Kendisini bütün meziyetlerinden arındırmış.
Günümüz dünyasında böyle büyük kararlar alamasak dahi arada kendimizi gözden geçirmemiz gerekmez mi?
Çevremizdeki kişilere ne kadar kucak açıyoruz, her bireyle sadece insan olduğu için diyalog kurabiliyor muyuz, önümüzdeki unvanlara mı yoksa kalbimizdeki iyiliğe mi güveniyoruz?
Kibirden uzaklaş. Çünkü kibir insanın kendi kuyusunu kazması yerindedir. Bir kere bulaştı mı her yerde boy gösterir. Unutma üstün gördüğün ne varsa mutlaka daha iyisi mevcut. Hiç mi ikna olmadın? Uzaydan dünyanın görüntülerini izle. Sonsuzluk diyarında çok da büyük yere sahip olmadığın apaçık ortada.
Gözündeki perdeyi kaldıramasan da arala