Gökbel Yağlı Güreşleri organizasyonundan dönerken yolum düştü, Kadıyakası İlkokulu’na.
Bu iki katlı, taş evin kullanıma açılmasını önerdim.
Öyle çok yorum aldım ki. Bunlardan bir tanesi, Dokuz Eylül Üniversitesi Müzecilik Bölümü öğrencisi Selman Korkmaz’dı.
Önerisini aynen yayınlayacağım ‘Kadıyakası Okulu yazınızı okudum... Çok da beğendim. Böyle yapıları gündeme taşımak önemli. Teşekkür ederiz. Bazı vatandaşlar kütüphane, bazı vatandaşlar müze yapılsın demiş. Bir müzecilik bölümü öğrencisi olarak bence o yapı restore edilip eğitim müzesi yapılmalı. Müze içinde, o okula ait eski fotoğraflar ve belgeler var ise bulunup sergilenmeli. Belgeler kötü durumda ise dijitalleştirip kopyaları sergilenmeli. Dönemde kullanılmış eşyalar öğrenilip benzerleri müzeye kazandırılabilir... (orijinal eşyaları bulunamayabilir) o okulda okumuş veya okuldan yolu geçmiş insanlar bulunup, sözlü tarih çalışması dediğimiz çalışmalar yapılarak kayda alınmalı.. o kayıtlara da müzede yer verilmeli.. Çeşitli video ve sinevizyon sistemleri ile.. Müze hareketlendirilmeli.. Elbette bu müze bünyesinde kütüphane de yer alacak.. Alanya tarihi, köy okulları tarihi, eğitim tarihi gibi konular ağırlıklı olmak üzere.. Daha pek çok şey yazılıp çizilip planlanabilir.. Uzman bir ekip ile özverili çalışmanın ardından müzeye dönüşürse o yapı, inanın orada okumuş eğitim görmüş bir vatandaş, müzenin basamaklarını tırmanırken ağlar. Yitip giden Alanya değerlerinden yalnızca biridir Kadıyakası İlkokulu..’
TACİZ VAKASI
Dil o kadar önemli ki.
‘Tacizci’ kelimesinin bir legalite, tacizciliğin bir meslek gibi kabul edilmesine vesile anlatıma yol açtığını hiç düşünmemiştim.
TKDF Genel Başkanı Canan Güllü uyardı.
‘Tacizcilik meslekleştirilmesin. Taciz eden tanımı kullanılmalı’ dedi.
Düşündüm. Haklı.
Üzerine kafa yorarken, bilgisayarıma tacizciye meydan dayağı görüntüsü düştü.
Ayrıntıda, ‘Tacizciye meydan dayağı’ yazmasa ‘Kimse kimseyi sokak ortasında böyle dövmemeli. Olamaz. Bu bir vahşet’ falan derdim.
Notta ‘Tacizciye dayak.’ yazınca medyan dayağını, hak edilmiş bir durum olarak izledim.
Sonra tekrar düşündüm.
Her şey o kadar normalleşmeye başladı ki.
İnsanlar araçlarında bıçak, çivili sopa taşıyor.
Beyzbol sopası vatandaşa cop hizmeti veriyor.
Herkes herkese şüpheyle bakıyor.
Güvenli alanlarımız git gide daralıyor.
Ne oluyor bize?
Bu öfke, bu her an bir şey olacakmış türündeki hazırlık niye?
Küçücük çocuklara tuzak kuran koskoca bu adamların derdi ne?