Yaraları sarmak,
Düşe kalka yol almak,
Küllerinden doğmak..
Daha bir sürü tanımlama yapılabilir. Her şey gibi iyileşmek de kişiye özgü. Genel geçer bir reçetesi yok, dinamikleri değişken. Aynı yaşam olayı birinde olabildiğine sıradan birinde hayat memat meselesi. Gel de çık işin içinden.
Kolay aslında. Ön yargıları, bireysel değerlendirme ve analizleri bir kenara bıraktığınızda çok kolay. Anlamak, anlamaya çalışmak, bunu başaramıyorsan sadece yanında olmak.
Duyduklarına hüküm verir çoğu insan. Ta ki o yollardan geçene kadar. Hayat bedel ödetmek zorunda mı kalmalı her seferinde?
Çok sevdiğim bir alıntı var;
“Sınanmadığınız acı üstünden ahkam kesmeyin. Çünkü kimin neler yaşadığını, nelerle başa çıktığını, öylesine söylediğiniz bir sözün nasıl bir insanı saatlerce boşluğa bıraktığını bilemezsiniz..”
Bazı cümleler açıklama yapmaya gerek olmayacak kadar açık.
Hamurumuza biraz merhamet, biraz hoşgörü, biraz nezaket, biraz empati katsak ne güzel bir kekimiz olur. Çayımızla sohbetin demine vurup afiyetle yeriz.
Elimizde yüzümüzde vücudumuzda yaraların hatıraları izler olur. Acaba ruhumuzun izleri neler hiç düşündünüz mü?
Bazen dalıp gitmek, bazen bir şarkıda göz yaşı dökmek, bazen bir şehri özlemek, bazen olmadık yerde gücenmek. Anlam veremediğimiz her tepki ruhumuzdaki yara izleri.
İnsan iyileşirken de yiter. Duygularının renk tonu değişir. Kahkahalarının çınlaması, cümlelerinin heyecanı söner. Nasıl iyilik nasıl iyileşme bu der misiniz?
Ben derim, dedim de çoğu kez. Yalnız sonraları şunu fark ettim. Büyümek, olgunlaşmak böyle bir şey. Duygularının varlığını yok saymadan alevini söndürebilmek. Hayatta her şeyin olabileceğine ilişkin kabul noktasına erişebilmek. Dönüp bakınca iyileşmeden önceki tüm yaşadıklarımı da sevebilmek. Hatası, yanlışı, eğrisi ne varsa hepsini kucaklayıp vedalaşabilmek