Kuşları kıskanan insan bilmiyordu,
Belki uçmak , kanatları çırpmak bir isyandı.
Memleket değiştirmek bir kaçıştı.
Mevsimlerse bahaneydi...
Her yiten can bir "can alış" umuda ihanetti. Her yıkılan yuva birer çöküş, yok olan devletti. Her ağlayan evlat sabaha küskünlüktü. Her ölen kadın kanadı kırılmış evin sönmüş ocağıydı.
Yeni yıl için edilen dualar, dilenen dilekler yarıyolda bırakır mı bizi? Artık televizyonu özgürce izlemek, gazete sayfalarını tebessümle çevirmek istiyoruz. Güzel haberlere hasretiz.
Daha 17 yaşında 7ci kattan düşerek hayatını kaybeden Feyza ölümünden aylar önce uyarıda bulunmuş. Ailesi, avukatları cinayet yok dedi. İntiharsa eğer? İnsanın yaşama isteğini öldürmek de bir suç değil mi?!
Yine geç kaldık, yine görmedik, anlamadık! Böylece bahara da küstük, kışa da...
Balıklara güleriz, oysa insan da balık hafızalı değil mi? Üç gün yeterlidir unutmaya, yetiyor belki çok bile. Yakılarak, dışlanarak, itilerek yiten canlar bizden değil mi?
Zaman zaman kadınlarla ilgili yazılarım oldu. Ama kadın mutluluğunu hiç yazamadım, belki utandım belki onu da görmezden geldim. Feminist duygulara değil, insani düşüncelere büründüm. Kadın erkek eşitliğine hayli uzakken, en azından saygıyı hakettik. Kadın anadır, abladır, eştir, dosttur, sırdaştır aslında kadın çok daha fazlasıdır. Kötü kadın yoktur, onu kötü yola iten koşullar vardır. Özü yine görmemek, anlamamak en kötüsü elinden tutmamak!