“Çok seviyordum. Öyle ki gecem gündüzüm, ekmeğim aşım olmuştu. Onsuz bir an bile geçiremez hale gelmiştim. O da beni çok seviyordu. Zaten geri kalan hiçbir detay umurumuzda değildi. Sonuçta aşkımız her şeyin üstesinden gelirdi diye düşünüyorduk. Kim inanırdı bir gün birbirimizden nefret eder hale geleceğimizi. Acaba nerede hata yapmıştık?

Aslında kendini gösteren bir sürü gündemimiz vardı ama biz görmeyi hiç istemedik. Mesela ben; özgürlüğüne düşkün, kendi kararlarını almayı tercih eden, başına buyruk bir karakterken, O olabildiğine çevresindekileri önemseyen, kararlarının etrafındakilerle değerlendirip teyit ettiren biriydi. Yaptığım hareketlere müdahale ederken “beni çok sevdiğinden yapıyor, aman ne olacak onun dediği olsun bu sefer de, nasıl olsa evlenince rahatlar” telkinlerini içimden geçiriyordum. O ise “nasıl olsa evlenince başına buyrukluğundan vazgeçer, kararlarında danışır, bir de çocuk olunca özgürlüğün olmayacağını anlar” beklentisiyle avutuyormuş kendini. Oysa bunlar bizim kırmızı çizgilerimizmiş şimdilerde anlıyoruz. Tahammül edemiyoruz düşüncelerimize, davranışlarımıza. Duygularımız da azalıyor, yok oluyor. Katlanamıyoruz..
Tanıdık geldi mi bu cümleler? Kendimizin yaşaması dışında, şahitlik ettiğimiz de olmuştur mutlaka. Hadi o zaman bir göz atalım. Ne demişti son cümlede “Katlanamıyoruz”

Nedir bu katlanabilirlik?
Katlanabilirlik; insanın olumlu ve olumsuz sınırlarına tahammül gücüdür. Yani aklınıza gelebilecek her konudaki en uç noktalarınızla ilgili davranışlarınızdır. Katlanabilirlik insana sabır olgunluk gibi erdemler kazandırırken değersizlik özgüven eksikliği gibi yıkıcı belirtilere de sebep olabilir. Bu yüzden her birey kendiyle ilgili sınırları keşfetmeli ve bu doğrultuda yaşantısını şekillendirmelidir. Özellikle zamanla gelecek değişime inanmak, yaşanılan duygunun büyüklüğüne kapılmak, fedakarlık ve özveri ile her şeyin halledilebileceğini düşünmek kişinin altından kalkamayacağı yükleri sırtlanmasına sebep olur. Nitekim yarı yolda yorgun düşen beden ve ruh problemlerle savaşmakta güçsüz kalacaktır. Örneğin; sorumluluk duygusu aşırı gelişmiş ve bu konuda hassasiyetleri büyük olan bir birey rahat ve anlık yaşayan bir bireyle büyük ihtimalle sıkıntı yaşayacaktır. Oysa ki kıskançlık gibi bir konu belki de bu çiftin hiç gündemi olmayacaktır. Yalnız eğer sorumluluk duygusu katlanabilirlik sınırları dışında bir hassasiyetle yaşanıyorsa ikilinin hayatını zehir etme noktasına kadar gelebilir. Hatta olumlu nitelendireceğimiz konuların üzerini kapatıp önemsizleştirebilir.
İnsan kendini tanımalıdır. Tepkilerini değerlendirmelidir. Her konunun iyi tarafı kadar kötü tarafını da terazi kefesine koymalıdır.

İlişkilerde üzerinde durulması gereken ana konu “katlanabilirlik” olmalıdır. Çünkü aşk biter, dostluk biter, özveri biter, fedakarlık biter.. Hatta bu başlıkların olumlu uçtan olumsuz uca geçmesi yaşantılara bağlı olarak anlık bile değişim gösterebilir. Önemli olan karşınızdakine “katlanabilirlik” düzeyinizin ne olduğudur. Bunun için hayatınızın merkezinde yer almasını istediğiniz kişileri “katlanabileceğiniz” özelliklere sahip olanlardan seçin.