Neden dünyaya geldim?
Nereye gidiyorum, gideceğim?
Hayata anlam katmak için iki önemli soruyla başlamak istedim. Gözümüzü açıyoruz doğdu diyorlar, kapatıyoruz veda etti diyorlar. Geriye bizden kalan ise anlam kattıklarımız kadar.
Doğumdan ölüme kadar geçen sürede neler yapıyoruz? Takılıp kalıyor muyuz yaşananlara yoksa kaldığımız yerden devam edip yeni sayfalar açıyor muyuz? Zaman geçerken takılıp kalmak mümkün mü diye sorarsanız, “elbette” cevabını tereddütsüz verebilirim. Nasıl mı?
Birçoğumuz geçmişin pençesinden var olan zamana şans tanımaz. Sürekli ders verme, hınç alma, pişman olma halleriyle olduğumuz yere saplanıyoruz. Bir milim kımıldamıyor, bunun yanında elimizden tutup yardım etmek isteyenlere de yüz çeviriyoruz.
Oysa en büyük hediyedir “kabul etme” insana. Tabi “yenildim” fitnesinden sıyırabilirse kendini.
Her yaş diliminde insan kendine dönüp şu soruyu sorabilmeli;
Yaşantılarımdan hangileri hafızamda daha çok yer ediyor?
İyi olaylar mı? Kötü olaylar mı?
Kişi verilen cevaba göre yön vermeli yoluna. Hoş şöyle bir bakınca iyilik, kötülük küçük de olsa göreceli değil mi? Özellikle iyilik. Örneğin bir başkasına yardım edebilmek de iyilik. Sadece şahsımıza yapılması gerekmiyor yani. Küçük bir kuşun pencere kenarında nasibini kovalamasına şahit olmak iyilikten güzellikten sayılmaz mı?
Yalnızlık zehirdir. Siz siz olun etrafınızdakilerden uzaklaşmayın. Geçen ömürden geriye kalan hatıralar. Hatıraların baş kahramanları da insanlar..