Canımızı yakan bir haftanın izleri dört yanımızı sarmış durumda... Yirmi yaşında gencecik bir kızın hunharca işlenen cinayetle solup gitmesi… Ne kelimeler yetiyor ne de akla sığıyor yaşananlar. Geriye acısı yüreğine çökmüş bundan sonraki hayatlarında bir yanları hep eksik kalacak yıkık aile bireyleri.

Oysa bu yara hepimizin. Eminim aylar önce işlenen cinayetlerde bugün ki genç kızımız akla hayale bile getirmemişti başına gelecekleri. Bu tehlikenin her an bizi bulabilme ihtimalini bir kenara koyarak duyarlılığa davet etmek istiyorum sizleri. Çünkü başta anne babalar olmak üzere herkesin bildiği bir gerçek var; hiçbir canlı kolay yetişmiyor ve hiçbir canlının hayatı bu kadar kolay elinden alınmayı hak etmiyor.

Gelelim konuyla ilgili konuşulan en can alıcı noktaya.

Yaşanılan vahşet, hastalıklı bir bireyin kontrolden çıkmış hali sonucu mu ortaya çıkıyor yoksa düpedüz cinayet mi?

Her konuda olduğu gibi bu konuda da büyük genellemeler yapmamak gerekiyor. Özellikle önünü arkasını bilmeden böylesine elim bir olayı çeşitli ruhsal rahatsızlıkları öne sürerek masumlaştırmak hiç doğru değil. “Cinnet geçirdi yaptı” gibi cümlelerin arkasına sığınmayla oluşturulan masumiyet, ortaya çıkması muhtemel vakaların zemin niteliğini üstlenebiliyor. Ayrıca toplum içerisinde gerekli tedavilerini yaparak ruhsal rahatsızlık yaşayan bireylere ise büyük haksızlık. Özellikle uzman kişiler dışında yapılan yorumlar bu noktada çok sakıncalı.

Daha çok sesimizi duyurmak gerek. Gerek kamunun gerekse sivil toplum örgütlerinin çalışmalarına vakıf olup konuyu derinlemesine öğrenmek gerek. Alanda hangi çalışmalar yapılıyor bilmek gerek. Ve her şeyden önce yakınınızda olup olmamasını gözetmeden hassasiyet geliştirmek gerek.