Bir cep telefonunun verdiği hazza ulaşamayan futbol maçları, Z kuşağını statlara çekmekte zorlanıyor. Peki, neden böyle oldu? Maç izlemek için saatler öncesinden statlara giden çocukların heyecanını yeni nesle aktarmak için ne yapmak lazım? Elbette teknolojiyle beraber bozulan sosyal ilişkileri, sarsılan ahlaki düzeni ya da insanların birbirlerine yabancılaşmasını kabul ediyorum. Ancak bunun suçlusunu teknoloji değil; buna her zaman meyilli olan insanın, teknolojiye teslimiyeti olarak düşünüyorum. Bu teslimiyetin en net örneklerinden biri izleme alışkanlıklarımızda oldu. Z kuşağında televizyon izleme alışkanlığı yerini Youtube başta olmak üzere kapalı devre, abonelikle yayıncılık yapan içerik üreticilerine bıraktı. Bu da "sen ne zaman yayınlarsan izleyeceğim" kabulünü; "ben ne zaman istersem o zaman izlerim" rahatlığına bıraktı. Bu rahatlıkla beraber ortaya yeni bir sorun çıktı. Artık her yerde, telefondan içerik izleme imkânı sunan bu yeni teknolojik yapı, içerik tüketicisini "yerinde izleme" davranışından vazgeçirmeye başladı. Bu vazgeçiş çok eskiye dayanmayan bir tarihte başladı. Şu an 30'una yakın ya da geçkin her futbolseverin hatırasında stat gişelerinde bilet sırası bekleme, biletsiz "bire-iki" yaparak maça girmeye çalışma gibi hikâyeler vardır. Oysa günümüzde hiçbir ortaokul öğrencisi statta maç izlemek için heyecan duymuyor gibi geliyor bana. Bunun altında birçok sosyolojik neden yatıyor olabilir. Ancak dönüşümün (ortada bir dönüşüm olduğunu kabul etmek lazım) en önemlisi dijitalin merkezine doğan Z kuşağının, oturduğu yerden bir cep telefonu ile alabildiği hazzı garanti edemeyen futbol maçına gitmeyi düşünmemesi. Haksız da sayılmazlar; oynayacakları oyun ya da izleyecekleri dizi, olasılık üzerine kurulu futbol maçını statta izlemenin riskini taşımıyor. En fazla bir bölüm kötü olur ama sonrasında telafi edilebilir ve bu ikisinin arasında geçecek süre maksimum birkaç dakika olur. Oysa bir futbol maçının ne kadar iyi ya da ne kadar kötü olacağına dair hiçbir garanti yoktur. Barcelona'nın dünyanın en iyisi olduğu dönemde İskoçya'dan Celtic takımına yenildiği bir maçı hatırlıyorum. Rakip kaleye sadece beş şut çeken Celtic, iki gol atmış; Barcelona ise 23 şut çekmiş ve ancak bir gol atabilmişti. Gençler, ellerinde müthiş bir izleme teknolojisi varken, hazzın ve keyfin garantisini sunmayan futbol maçını izleme zahmetine neden katlansınlar ki? Bunun olabilmesi için gerçek bir futbol tutkusuna sahip olmaları lazım. Ancak –bu sözü pek sevmesem de bu gibi zamanlarda durumu daha iyi ifade edecek başka bir şey bulamıyorum- endüstriyelleşen futbolda, "futbol tutkusu" nesli tükenmekte olan bir canlı gibi. Romantizmle, nostalji severlikle, bireysel çabalarla türü korunmaya çalışılsa da kapitalizmin vahşi doğasında güçlü düşmanlarına (benzetme amacıyla) karşı hayatta kalması zor. Bu da bize gösteriyor ki, yeni nesli tribünlere çekmek için farklı işler yapmamız gerekiyor. HAFTAYA DEVAM EDECEK