Çocukluğumuzda sokak aralarında top koştururken tuttuğumuz takımın galibiyeti ile mutlu olur, o takımın futbolcularının isimlerini, lakaplarını birbirimize takardık. Bu sırada mağlup ettiğimiz takımı tutan arkadaşlarımızı gördüğümüzde nasıl yendik diye kızdırmaya çalışır ve kızan olursa da hep onun üstüne giderdik. O yaşlarda şu takım sizin müsabakada oynamadı çünkü daha önceki karşılaşmanızda olay çıkmış ifadesinden bile rahatsız olurduk ve takımımızın galibiyetini hak ederek almadığı için sevincimiz kursağımızda kalırdı. Lig sonları yaklaştığında rakip takımın en iyi futbolcusu ile ilgili şampiyonlukta yarışan takımlardan verilen demeçleri gazetelerde okurduk. Şu futbolcuya talibiz. Transfer sezonu değil, adamın oynadığı takım ile sözleşmesi de var? Nerden çıktı bu transfer. Dur be kardeşim şimdi sırası mı? Sezonun bitmesine zaman var. Bunları yaşayarak büyüdük. Böyle davrananları hep ayıplardık.
Şimdi aynı duyguları taşıyor muyuz? Ben cevabı kendi adıma biliyorum. Ama hepinizden samimi bir sorgulama bekliyorum. Dün nasıldık, bugün nasılız, hep birlikte düşünelim. Bunların içerisinde takımlardan birisinin bir Anadolu takımı ile yaptığı maçı izlerken; “Görüyor musun? Bize gelince aslan kesiliyorlar, onlara gelince oynamıyorlar” diye başlayan cümleler. Maalesef her takımın kendi müsabakaları ile ilgili yorumları aynı olmaya başladı. Neredeyse müsabakaya çıkmasa yenilip gitse her kes daha mutlu olacak. Hâlbuki kaybetmenin bir onuru yok mu? Eğer birbirleri ile mücadele etmeyecekler ise rakip olmak ne anlama gelir. Oynadık, her türlü önlemi aldık ama durduramadık. Bir 8 numaraları vardı bir türlü engelleyemedik. Bizim alanı yolgeçen hanına çevirdi helal olsun demez miydik? O takımı ve sporcularını hiç unutmadan gıyabında takdir etmez miydik? Bükemediğimiz bileği öpmez miydik?
Şimdi ise bükmeden öp, bükmeye uğraşma, incitme ama öp. Niye? Niçin? Neden? Sorma öp kardeşim. Bu tip olaylar sakıncalı, insanlarımızın anlayışlarının farklılaşması bir başka deyişle bizi biz yapan değerlerimiz kaybetmeye başladığımızdan bu yana problemler çoğalmaya başladı. Oysa kendi aramızda oynadığımız minyatür, halı saha maçlarında bile mağlup olmayı kabullenemeyen bir yapı hepimizde vardır. Sporun marka değerini artıralım düşüncesi ile sporseverlerden ziyade fanatik taraftarlar yaratarak bugünlere gelmedik mi? Rant çoğaldıkça aman sessiz kalalım kimseyle kötü olmayalım belki bizde bir yerinden nemalanırız düşüncesi içerisinde davranılmadı mı? Bugün karşılaşılan olaylar dünün gelişinden belli olmadı mı? Her musluk başına gelen kişi; bir ekip işi kavramı ortaya atarak kendisine yakın çevrelere çıkar sağlamadı mı? Öyle bir duruma geldik ki kimse kimseye yanlışını söylemeyecek ve hep gerçek olmayan, yanlış yapılan şeylere bile pohpohlamalarda bulunacak. Bunları yapamıyorsan evine gidecek ve sessizce oturacaksın.
Aynı şey bu kişilere yapılsa; nemalandırdığı kişiler yaptığın doğru işlerin hiçbirisinden söz etmediği gibi yanlış zan edilen şeyi bile bilerek yapmış gibi yazdıracak, çizdirecek hatta TV, radyo gibi iletişim kanallarından çıkıp feryadı figan edecek. Bu millet münazaradan kavgadan bitti. Ancak genel bir konu var ki bunların hepsinden farklı olarak gelişmekte ve insanlar arasında ahlak değerlerinin de gitgide yozlaşmasına neden olmaktadır. İnsanlar, ekonomik durumları nedeni ile zamanların büyük bir bölümünü işlerine, geri kalan kısmını da TV başında geçiriyorlar. Bu kitle sayısal olarak küçümsenmeyecek bir çoğunluğa sahip. Yapılan programlara dikkat etmeliyiz. Ülkemizde “Nasılsın” ifadesi nasıl kullanılıyorsa, hangi takımı tutuyorsun sorusu da bu kadar sık kullanılmakta. Takım tutmamak sanki ayıp gibi. Sen de böylesine takımların büyük bir sadakatle tutulduğu bir toplumda; toplumun nabzını iyi tutan profesyonellerden faydalanarak strateji belirle, TV'ye çıkan kişilere sporu seven adamları birbirine düşürürcesine yorumlar yaptır, fazla izlenmek için her yol mubahtır düşüncesi ile şimdilerde de “Ne oluyoruz, nereye gidiyoruz” de. Bir de suçsuzmuş gibi dışarıları göster. Hangi TV kanalı mı, tabii ki çoğunluğu… İstisnalar yok mu, var. Spor ile ilgili olarak Mustafa Kemal Atatürk'ün “Ben sporcunun zeki, çevik, aynı zamanda ahlaklısını severim” ifadesini hep bir sporsever olarak, sporcuyu yetiştiren insanlara söylenilen bir söz olarak algıladım. Bu anlayışımda bir değişiklik kesinlikle söz konusu değil. Ancak spor camiasının içerisinde bulunduğu durumu gözlemlediğimde Atatürk'ün bu sözünü bir de farklı olarak düşündüm. Sporda karşılaştığı kişilerin yaptığı mücadelelerde acaba bazı etik olmayan davranışlar tespit etti de bu uyarıyı ondan mı yapıyor diye buruk, üzüntü ve kaygı içerisinde aklıma getirmeden edemedim.