Yaşamımızın merkezinde Covid 19/Koronavirüsün yerleşmesiyle birlikte tüm alışkanlıklarımız bir anda avucumuzdan uçup gitti.
Tabi yeni düzene reaksiyon gösteren bedenimiz ve ruhumuz özlem dolu. Hatta bir parça da büyük yaşıyor tüm duyguları, davranışları.
Can sıkıntısının verdiği duygusal açlıkla durdurulamayan yemek yeme halleri mi dersiniz, çocuklara yetemiyorum artık diyerek ağlama krizlerine girme mi dersiniz, acaba bana virüs bulaşmış olabilir mi düşüncesiyle uykuların kaçması mı dersiniz.. Daha sayılabilecek birçok başlık var yalnız genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Her şeyin yolunda gitmesi yönünde bir bakış açısına sahip durumdayız. Şimdi “ne var bunda, olması gereken bu değil mi diyeceksiniz”
Hayır efendim olması gereken bu değil. Hayat inişli çıkışlı. İyi günler kadar zor ve meşakkatli günler de göreceğiz, nitekim görüyoruz da. Önemli olan zor günlerde sabırlı, dirayetli, sağlam kalabilmek. Hiçbir şey kalıcı değil bunu her daim düşünebilmek. İsteklerimizin her zaman yerine gelmeyeceğini, gelmeme durumunda neler yapabilirim alternatifini devreye sokabilmek. Asıl olması gereken budur.
Unutmadan; yaşamımız birazcık dursa ne olur? Neden bu kadar korkarız sakinlikten? Yoksa kendimizle özümüzle buluşmak çok mu zor? Hazır ve hızlı sunulan dış hayat tembel ruhumuzu fazla okşamış sanırım. Oysa evlerden yükselen kahkaha sesleri, bir masanın etrafında birden fazla öğünde yer alan aile bireylerinin saadeti özlediğimiz kareler değil mi?
Bugünler geçecek, bitecek. Her umutsuz anınızda bıkmadan, usanmadan bunu tekrarlayın.
Orkide çiçeğini düşünün;
Kendisini, o zarif ve nadide halini göstermek için ne çok zaman içine gömülüyor.
O yüzden şimdilerde sakin kalma, içimize dönüp eksiklerimizi, fazlalıklarımızı düşünme vakti.
Şimdilerde;
Hayatı eve sığdırma, umutla bakma, empati yapma, destek olma, evde kalma vakti..