Bazen şiirlerle konuşuruz, bazen de onlar bizimle... Hangisi daha güzel, kararsızım. Çünkü yazmak kadar güzel şiirler okumayı da çok severim. Bir de bazı sesler var, şiire ayrı bir ruh katan... Ama herkesin şiiri yoktur, herkes o kadar şanslı değildir. Edebiyata ya vakti yoktur ya sabrı veya şartları uygun değildir. Suçlu cümlelerle sahnede olmak istemem, onun yerine birkaç insana edebiyatı sevdirmeyi denerim.
Herkesin şiiri yok ama herkesin sözleri vardır. Bazıları gül kokulu, bazıları kuru gül... Bazen pencereden güvercin uçar, bazen bir pencereye güvercin konar. Herkesin kapısı, manzarası, dünyası farklıdır. Sözlere gelince, onlar bazen sihirli, bazense zehirlidir...
Sihirli olanı konuşalım. Bizim Sözümüz, çok sevince kendi kendimize uydurduğumuz sözler. İnce, zarif ve içten... Zor değil, bir kediyi annem diye sevmek, bir çiçeği güzelim diye sulamak, bir komşuya tebessümle seslenmek. Zor olan, kaş çatarken kara buluda benzemektir.
Büyük bir parantez içinde kullanınca sevgi, sevgiden çok matematiksel formüle benziyor aslında. Karşı sokakta değil aşk, sevgi... O bizim kalbimizde, hücrelerimizdedir. Ölesiye korkulan öcüden az konuşulan sevgi bir köşeye mi saklandı yoksa? Bizim sözlerimizle can bulması gerekmez mi?
Her şey insan için, düşmek, kalkmak, üzülmek ve sevinmek...bizden olan her şeye uzak düşüyor, düşürülüyoruz. Maddiyatın ipi çektiği yarışmada biz de, sevgimiz de, sözlerimiz de istenmeyen misafir olma yolunda ama o başarının sonunda ruh ihtiyacının ne olduğunu nihayet çözer ve... bazen sadece geç olur...