Doktor elindeki tahlil sonuçlarıma dikkatle bakıyordu. Ben de onun ağzından çıkacak tek bir cümle için dikkat kesilmiştim. Karnımda tarifsiz bir ağırlık, boğazımda nefes almamı güçleştiren bir yumru vardı. Elim ayağım buz kesmişti. Sanki dünya ayaklarımın altından her an kayıyormuş gibi koltuğa sıkıca tutunmuştum. Dengemi kaybetmem an meselesiydi.
Tüm bunlar on beş gün önce kendimde gördüğüm bir takım değişikliklerle başladı. Halsizlik, dinmek bilmeyen ağrılar, aşırı kilo kaybı derken kendimi hastanede buldum. Doktor var olan belirtiler için birkaç şüphesinin olduğunu bunun için de detaylı bir taramadan geçmemi söyledi. İlk başta oralı olmak istemedim. Sanırım bu tavrım doktora da yansımış olacak ki tam kapıdan çıkarken
“Meral Hanım lütfen ertelemeyin, durum sandığınızdan ciddi olabilir” demeyi ihmal etmedi. O an sanırım dönüm noktası olmuştu. Ne olduğumu şaşırmam bir yana başımdan aşağı kaynar sular döküldü.
Sadece “Nasıl anlayamadım diyebildim”
Doktor bütün ciddiyetiyle “Lütfen verdiği tetkikleri yaptırın sonuçlara göre konuşmak daha doğru olur” dedi.
Odadan çıktım. Sadece beş dakikalık bir an bambaşka bir Meral doğurmuştu. Şimdi ne olacaktı, ya kötü bir şeyim çıkarsa, o zaman ne olacaktı, eşim, çocuklarım, arkadaşlarım, hayata dair yapmak istediklerim. Nasıl böyle bir şey olurdu, neden benim başıma gelmişti. Alt tarafı biraz kilo vermiş, halsiz düşmüştüm. Hem etrafımdaki herkeste ağrılar var. Ama doktorun yüzü hiç de iyimser görünmüyordu..
Şimdi nasıl anlamsız dün gece eşimle yaşadığımız hır gür, çocukların bitmek bilmez sorumsuzlukları nasıl basit şimdi, ya alamadığım için günlerce içerlediğim eşyaların hepsi canı cehenneme. Aklımda fikrimde sadece sonuçlar var. Ya kötü çıkarsa, ya kıymetini hiçbir zaman gereğince bilemediğim yaşamıma veda edersem, ya bundan sonra eski gücümü bulamazsam?
Günler çok zor geçti. Her gün bir yıla bedel olacak kadar örseledi beni. Doktorun ağzından çıkacak güzel bir söze öylesine muhtacım ki tarifi imkansız. Ne sözler verdim kendime. Hatta bazı şeyleri anlamak için mutlaka kaybetmek mi gerek dedim. Bundan sonra her anımı kaçırmamak için çaba harcayacağımı kendime ezberlettim. Hele bir iyi çıksın, gözümün görmediği aklımın ucuna gelmeyen nice kişiyle elimdekini paylaşacağım. Sevindireceğim, sevineceğim.
Doktorum yüzüme baktı;
“Meral hanım vücudunuzda sizi ayakta tutan değerlerinizin tamamı düşmüş. Çok doğru bir zamanda başvurmuşsunuz, biraz daha erteleseniz dönüşü zor olabilecek meşakkatli bir yola girebilirdiniz. Yazacağım ilaçları kullanıp önereceğim polikliniklere görünürseniz altı aylık bir tedaviyle sağlınıza kavuşacaksınız. Sağlık ihmale gelmez lütfen kendinize iyi bakın.” Dedi.
Dünyalar benim olmuştu. Sadece benim değil dışarıda bekleyen eşim ve çocuklarımda sevinçten havalara uçuyordu. Günlerdir her birimizin içinde ne çok “keşke” vardı. Hayat akıp giderken haybe yere harcadığımız anlar aslında nasıl kıymetliydi. Sancılı günlerle öğrenmiştik ama sağlam bir ders de çıkarmıştık.
İşin özü Kanuni Sultan Süleyman’ın sözünde saklı;
“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi”