Babalar günün ardından birçok paylaşımları görünce bir şeyin temel hikâyesini de bilmek gerektiğini düşündüm ve bu anlamda psikanalitik kuramda baba kavramın nasıl ele alındığına değinmek istedim. Freud’un çalışmalarının neredeyse tamamında bu baba figürüne rastlamak olasıdır ve bu figür çocuğun zihninde güçlü, tehditkâr, intikamcı ve otoriter bir baba figürünü temsil etmektedir. Ödipal çatışma (2,5 yaş ile 6 yaş arasına denk düşen, çocuğun birey olmanın ötesinde cinsel kimliğinin farkına vardığı süreç) bu temsille bağlantılı olarak yaşanmaktadır. Biraz daha bunu açacak olursak; Freud’a göre, çocuk cinsel gelişiminin başladığı dönemde anne-baba rollerine bakarak kendine yer bulmaya çalışıyor. Kız çocuk babayı kıskanarak anneyle rekabete giriyor. Erkek çocuk da anneyi kıskanarak babasının karşısında duruyor. Erkek çocuk ile baba arasında farkında olmadan ortaya çıkan bu meydan okuma uzun yıllar devam eder. Oedipus kompleksi erkek çocuğun babasını annesinden kıskanması ve bilinçaltında babasının ölmesini istemesi olarak tanımlanıyor. İsmini Yunan mitolojisinden alan kavram, hikâyede babasını öldürüp annesiyle evlenen Oedipus’a gönderme yapıyor. Elektra kompleksi ise kız çocuğun babasına duyduğu aşk dolayısıyla annesine olan kıskançlığını ifade ediyor. Bu aşk dolayısıyla cezalandırılacağını düşünen kız çocuk kaygı duymaya başlıyor. Hatırlatmak gerekiyor: Elektra kompleksi kavramını Freud’un öğrencisi olan Jung geliştirmiş, Freud yalnızca Oedipus kompleksini açıklamış. Kız ve erkek çocuk arasında ayrım yapılmaya bu zamanda başlanıyor. Erkekler arası bu çatışma yüzünden çocuğun çok fazla etkilenmemesi ve yetişkin dönemlerine taşınmaması açısından en büyük görev babaya düşüyor. Sağlıklı, ilgili, sevgi dolu bir yaklaşımla erkek çocuk için baba kendi cinsinin ikonu oluyor. Çocuğun bu dönemde devamlı babayla vakit geçirmek istemesi de babasını kahraman gibi görmesinden kaynaklanıyor. Sağlıklı ilişkiler kuran çocuklar kendi hemcinsi ebeveynini kıskanmayı bırakıp onları örnek alan kız çocuk babası gibi bir erkeği; erkek çocuk da annesi gibi bir kadını eş olarak etkileyebileceğini kavrıyor.
Winnicott’un psikanalize katkısı çocuk gelişimi alanında daha yoğundur. Bebek ve annesel bakım birliktedir ve bir bütün oluştururlar demektedir. Winnicott yeterince iyi anne kavramından bahsederken anne ve çocuğu bir arada tutan kişinin baba olduğunu vurgular. Yani annenin yeterince iyi bir anne olmasının koşulu babanın her ikisini de kapsayan olması yolundan geçmektedir. Winnicott gibi Klein’in kurama katkısı anne merkezlidir. Bebek hayatta kalabilmek için annenin ilgisi ve sevgisine bağımlıdır. Anne de bebeğe ilgi ve sevgi verebilmek için babaya ve babanın desteğine ihtiyaç duymaktadır.
Psikanalitik kuramcılardan Lacan baba kavramı üzerine daha detaylı inceleme yapmıştır. Lacan’a göre dili oluşturan ve bunu da simgesel düzeni ortaya çıkararak yapan figür babadır. Bu durumu oluşturan da annenin babaya dair anlamlandırmalarıdır. Babanın adını koyan annedir, çünkü annenin düşlemi sayesinde baba, babalık işlevini yerine getirebilir, babanın kabul görebilmesi için annenin, kendi ve çocuk arasına onu bir üçüncü olarak adlandırması gerekmektedir. Lacan’a göre babalık işlevi yasanın aktarımını sağlamaktadır. Yasanın aktarımı kültürel yani grubun yasası, hukuki çatı, soy zinciri ve akrabalık ilişkileri bakımından ensest yasağıdır.
Psikanaltik kuramda toplumsal sorunların çoğunu oluşturanın baba yaraları olduğunu görmekteyiz. Baba yarasını oluşturan kavramlar; kaybolmuşluk, amaçsız hissetmek, başkalarına zulmetmek, utandırmak, suistimal etmek, cinsel benliğinden kopuk olmak, baba onayı için bilinçsiz seçimler yapmak, değersizlik hissi gibi gibi ögelerdir.
Can YÜCEL ne güzel anlatmış dizelerine:

Hayatta ben en çok babamı sevdim.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla ha düştü, ha düşecek...
Nasıl koşarsa ardından bir devin,
O çapkın babamı ben öyle sevdim.

Ve Freud’un şu, “Bu dünyaya her gelen, Ödipal çatışmasını çözmek göreviyle yüzleşecektir; bunu başaramayanlarsa nevrozun kurbanı olacaktır.” Can YÜCEL ödipal çatışmasını çözerek baba yarası olmadan sürdürmüş yaşamanı. Baba yaraları cinselliğin ilk gelişim sürecindeki çatışmalar olunca toplumsal olarak bu konudaki tutumlarımızda bunu düzenlememize ve bu konuda yazılar ile bilgilendirilmeye biraz kapalıyız gibi sanki. Psikanalitik kuramda en çok buna değinen Freud ve Lacan olmuştur. Babalar gününde biraz farklı bir taraftan bakalım istedim, üstünü örttüklerimizi açmak gerek belki de…
Sonuç olarak baba bir çınar gibidir, hayranlıkla izlenir, yanı başında ulu bir çınar olduğunu bilenler sakinleşir, güven kazanır ve yeni şeyler öğrenmeye cesaret eder… Babalar günümüz kutlu olsun…