Biliyorum bu tür sansasyonel duruşlar çok da akademik reflekse uymaz.Lakin isterim ki, akademik yazayım ama bu şehirde yaşayan şanslı insanların nazarı birazcık da olsa şehir tarihine dönsün.Alanya’nın kale-kule-teras görselinden (muhtevası ezici çoğunluğu enterese etmez elbettte) ibaret olmadığı ,hani biraz daha bir bilinç dairesinde yaşanılsın isterim. İsterim zira Alanya tarih boyu konumu gereği uluslar arası kültürlere açık gelişegeldiğinden sakinleri, kültür,görgü ,en son sırada da olsa ekonomik yönden hep bir adım önde olmuştur iç şehirlerden. Tersane ögesi de tarihi yarımadanın ve Alanya kalesinin ve dahi şehrimizin tarihsel kimliğini oluşturan baş yapıtlarından. Bu başyapıt beş taneyse şayet, tersane bazen Kızıl Kule’nin ya önünde ya da arkasında zikredilir.
Bu kadar önemli bir şahesere bigane kalmak ,onu sadece panoramamızı süsleyen bir görselden ibaret görmek tarihe saygısızlık demeden, birazcık yumuşatarak diyeyim ki vefasızlıktır. İbrahim Tavlı Alanyamızın sevilen isimlerinden.Bir gün bir anısını anlattı. Vatani görevini iki Alanyalı olarak aynı bölükte yaptığı arkadaşının başına gelenler kulağına ömür boyu küpe olmuş.Komutan askeri ictimaya çıkarır.Tekmilden sonra arkadaşına nereli olduğunu sorar.Alanyalıyım komutanım der.Söyle o zaman Alanya Tersanesi’nin kaç gözü var?Arkadaşı düşünür 6 der.Hayatı boyunca tersanenin bırak göz sayısını belki ne işe yaradığını dahi merak etmemiştir.Sorunun şokuyla söylediği sayıyı o an idrak edip etmediği meçhul.Komutan iyi bir tokat ile askeri sarsar.Fırça ile karışık nasıl bilmezsin ,bir de Alanyalısın.5 tane gözü var 5 der.İbrahim Tavlı da bu olaydan sonra kışlada öğrenir tersanenin göz sayısını bir Alanyalı olarak.Meğer komutan daha evvel Alanya’da görev yapmıştır.Ve itiraf etti hocam ben de o an öğrendim.Aslında İbrahim abi yine erken öğrenmiş.Sağolsun komutanı.Burada ömür bitirip de öğrenemeden göçüp giden de çok.Demem o ki gelin tersanemizi bir güzel irdeleyelim.
Türk’ün yüz akı olan baş yapıt. Alanya’nın şehir kimliğinin en önemli ögelerinden.Müthiş bir askeri mimari.Türk’ün denizlere gem vurduğu en önemli yer.Orta Asya ( Türkeli) hayatı boyunca deniz nedir çok da bilmeyen bir ulusun ,dünya denizcilik arenasına ciddi manada atlayıp kendisine yer bulduğu hatta sözünü geçirttiği en önemli yer burası. Haliyle tersane de bütün bu anlattıklarımın kompedanı,lokomotifi. Düşünün bundan 8 asır önce (1227) suyun içinde ,özellikle de tuzlu suyun içine bir eser yapacaksınız ve aradan geçen bunca yüzyılın her türlü yıpratıcı olumsuzluklarına göğüs gererek hala dimdik ayakta kalabileceksiniz.( Bir öğrencimin ders esnasındaki hesaplarına göre yapımından bugüne 25 milyar kere dalga vurmuş tersaneye)Sadece bu durum bile gurur kaynağı.Hele hele günümüzde diktiğimiz binaların birkaç yıl sonra su almaya başlaması ve en geç 50 sene sonra kentsel dönüşüme maruz kalması hali düşünülürse ,hangi yüzyılın Türklüğü önde anlaşılacaktır.Anlaşılması yanında , 8 asır sonraki pozisyonumuzun bize özeleştiri yapma erdemine ulaştırabilmesi kadar bir merhale var mıdır bilemiyorum.
Evet Antalya ve Sinop ,Alanya’dan önce denizcilik alanında ileri atılmışsa da sonuçları ve manaları itibariyle hiç birisi Alanya ile boy ölçüşemez.Hele hele sultan şehri olduktan,başkent olup sultanın adını aldıktan sonra Alaiye önemine önem,misyon ve ufkuna da ağır bir vazife koymuştur. Antalya Uluğ Sultan Alaeddin Keykubad ‘ın cennet mekan sultan babası tarafından alındı,Sinop ise sultan kardeşi tarafından alınınca buradaki kalenin bir bölümü tersaneye çevrildi ve eski tersane genişletilerek eli ayağı düzgün bir kimliğe kavuşturulsa da ,Alanya öncesi hiçbir dokunuş gerçek manada istenilen performansı vermedi denizcilik alanında .Alanya olmadan Sinop’un ve oradan da Kırım-Suğdak limanının beslenmesi çok güçtü.Oraları besleyen kervansaraylar Alanya’dan başlıyordu ve bu kervansarayların kurulmasına sebep olan ticari emtia da uluslar arası piyasalarda ciddi karşılığı olan emtialardı. Başkent Konya’nın tabii bir limanı olması ( İ.H.Konyalı) da Alaiye’nin önemini ziyadeleştiriyordu.
Şahsen tersane ile birlirkte Anadolu Selçuklu Devleti’nin donanma merkezinin burası olduğunu düşünüyorum.Öyleki Sultanın 17 yıllık saltanatı boyunca kış aylarını burada geçirmesi, tahtın buraya getirilmesi,uluslar arası diplomasi adına Alanya’nın niteliğinden mütevellid bir öneminin olması, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı yönetim merkezinin de burası olması gerektiğini iktiza ediyor.Kaldı ki böyle evsaflı bir tersane döneminin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı olan Emir’üs Sevahil ‘in teftiş ve sorumluluğu altında idi.Mutlaka tersane komutanından en düşük rütbeli askerine kadar askeri görevli hiyerarşisi de burada bulunmakta idi.Burası bir askeri mimaridir.Başkaca dizaynı pek mümküm görünmüyor.
Tersanemiz beş gözden oluşuyor dedik ama bu bilgiye diğer bölümlerini de ilave edelim.Giriş kapısından başlayarak anlatalım özelliklerini.Kitabesini ayrıca inceleyelim ama.Giriş kapısı ,tarihi yarım adanın ve tersanenin kuzey yönünde.Buraya ulaşmak kara yoluyla olacaksa şayet Kızıl Kule’nin önünden itibaren Osmanlı eklemesi Soğuk Kapı surlarını takip etmek ,sağınızda Selçuklu ? döneminden kalma gümrük görmüş emtia depolarını ,Selçuklu duvarlarından denize kavuşan yağmur suyu tahliye kanallarını izleye izleye ve sonradan açılan küçük kapılar marifetiyle tersane sağınızda kalacak şekilde deniz kıyısına kavuşmakla oluyor.Vakt-i zamanında burada yıkılmış bulunan büyük sur kütlesinin yanından ya da üzerinden geçerek ulaşıyorsunuz. Tabi hemen oradaki tuzlu suyun yanına kurulmuş Debbağhane yani Tabakhaneyi de görmeden geçemezsiniz.Giriş kapısının hemen sağ yani batı kısmında bir muhafız odası ve yazıhane olarak kullanılan bir memur odası (ki Evliya Çelebi zamanının Osmanlısında bir bölük asker nöbet tutarak Tersane’yi koruyordu),sol yanında yani doğuya bakan deniz tarafında ise bir mescit vardır.Bu tersane mescidi çok yakın zamanda restore edilerek faaliyete geçtiyse de şimdilerde yeniden susmuş vaziyette.Bu son restorasyonun bize kazandırdığı en büyük hediye duvarlarda kazıma sonucu ortaya çıkarılan Hz Ali’nin kılıcı olan Zülfikar freskleridir.Bunun manası herkese göre değişebilir elbette .Dönemsel işlevle ilgisi olmalı diyen de var,Hz Ali sevgisinin Alanyalıların her daim kalbinde olmasındandır diyen de.Öyle ya da böyle Hz Ali Kılıcı freski bence tersanemize manevi bir boyut da kazandırmış durumda.
2,5 metre yükseklik ve 1.5 metre genişlik ve 1.5metre kalınlığa sahip bir ana girişten adımınızı atarken hemen üst tarafında bulunan kitabedeki ifadeleri de hüsn-ü kabulle selamlayarak geçiyorsunuz adeta.Ne yazıyor biliyor munuz? Beş satırlık bu kitabe adeta Alanya’nın fatihinin damgası ve tuğrası ayarındadır.Celi sülüsle kabartma olarak yazılmış 125x102 ebadında bir kitabedir bu.
(El Minnetü lillah) Minnet Allah’adır.Yüce sultan ,büyük hakan,din ve dünyanın ulusu,ülkeler fatihi,Mü’minlerinin Emiri’nin (Halife’nin) iktidar ortağı,Kılıç Arslan oğlu,Keyhüsrev oğlu Keykubad.
Hani arsa sahibi bir apartman yaptırır ve mermer bir levha ile apartmanın adını yazarak kime ait olduğunu anlatır aynen öyle de tersane giriş kitabesi de ,bu şaheserin kime ait olduğunu haykırıyor.Hemen yanıbaşındaki tersane burcu kitabelerinin denize bakan kısmındaki kitabede ;” Ortağı olmayan tek Allah’tan başka tanrı yoktur,Muhammed Allah’ın elçisidir. O, diriltir ve öldürür,O, hiç ölmeyen yegane diridir.Hayır O’nun elindedir.O , her şeye kadirdir ve tekrar dönüş O’nadır ifadeleri minnetin sahibineolan medyunluğu izhar ediyor.
Yine tersaneye bakan burç kitabesinde burcun A.Keykubad tarafından yaptırıldığı,A.Keykubad’ın özellikleri yazar.Ve hicri 623 yılının Safer ayında yapıldığını anlatır.
Hemen yanı başındaki Tophane burcunda ise Sultanın hakkını teslim eder ve karanın ve iki denizin sultanı ünvanını O’na tevdi eder.Evet Sultan Alaeedin hem Akdeniz ,hem de Karadeniz’in sultanıdır.Artık Türklük bu ifadelerle birlikte denizcilik alanında ben de varım demektedir.Kaldı ki önceden alınan deniz kıyısındaki Antalya ve Sinop illerinin fethi ,Alanya’nın fethiyle taçlanmış ve bir manaya kavuşmuştur.