Aslında bu olay tarihte örneği pek görülmemiş olaylar cinsinden. 800 senedir elimizin altında olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin 8 sultanının bulunduğu anıtmezarlarından naaşlarını düşmana ya da işgalci güçlere değil de kendi sokaklarımızda beslediğimiz köpeklere kaptırmış olmamızdır.Bu çok tuhaf,garip hatta utanç duymamız gereken bir hadisedir. Büyük bir hatadır ve keşke restore edilmeseydi de toprakta kaybolup gitseydi denilebilecek tarzdan bir şeydir.Zira tarih boyu milyarlarca mezarın yeri bilinmez ve toprakta kaybolup gitmiştir.Belki de en güvenlisi böyledir .
Bizim Türk sosyo-kültür hayatında çok önemli bir unsur var.O da geçmişlerimizin ,naaşlarına verdiğimiz değerin bir göstergesi olan anıtmezarlar. Biz İslam öncesi dönemde devlet büyüklerine kurgan dediğimiz büyük odalar şeklinde , içinde kullandığı eşyalar ve hatta atlarıyla beraber gömdüğümüz anıtmezarlar vardı. İslam kültürüne dahil olmamızla birlikte bu alanda da Türk-İslam sentezi düşüncesi hayatımıza girmiş ve devlet uluları ile din ulularını kümbet dediğimiz anıtmezarlara gömer olmuşuz. Bu anıt mezarların Osmanlı’da adı türbe olmuş ve hala halk arasında bu kavram anlam kaybetmeden kullanılmaya devam edegelmiştir. İslam kültürüne ilk geçiş döneminde yer yer eski Şamanist inanç uygulamaları görülebilmekteydi. Mumyalamak da bu türden bir şeydi ve pek çok Selçuklu, Anadolu Selçuklu, hatta Osmanlı padişahları bile mumyalanmıştır.
Kümbetler silindirik tabanlı ve üst kısımları konik yapılı olan anıt mezarlardır. Türbeler ise bu konik tarzdan kubbe şekline geçişle kendini karakterize etmiş bir dini yapı tarzı. Bu yapıların içinde bulunan sandukalar görsel amaçlı dizayn edilmiş simgesellikten başka bir amacı olmayan ögeler halinde yerleştirilmiştir. Zira eski Türk geleneği uygulamasında Türkistan ( Orta Asya)‘dan intikal, zir-ü zemin( toprak altı) denilen bir yöntem var.Bu ulu kişi o kümbet ya da türbenin içine değil ,çok daha altına gömülür ve gömülen yerin dikey simetrisine sanduka konulmak suretiyle gelen ziyaretçilere görsel bir karşılama yapılmış olurdu.Aslında ölü güvenlik amaçlı sandukanın içinde değil ,tam altındaki gizli odada defn edilirdi.
Köşemize konu olan hadise de ülkemizdeki en önemli Türkiye(Anadolu) Selçuklu kümbetinde cereyan etmiştir. Hem de iki defa. Tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı hoca 1943/44 senesinde yapılan ilk cumhuriyet dönemi restorasyonunda ,sadece anıtsal yapının değil ,mezarların da elden geçirildiğini ,açılan mezarların içinden kemiklerin çıkarılarak çuvallara konulduğunu ,hatta karmakarışık konulduğunu ve o gece kemik kokusuna içeriye giren Konya köpeklerinin kemikleri Alaeddin tepesinin her bir tarafına alıp götürdüklerini ,sabah olunca da sağdan soldan kemiklerin toplandığını bildirmişti. Bu çok vahim bir olay idi. Gel gör ki daha da vahimi bu olayın 1990’lı yılların sonlarına doğru yapılan restorasyon sırasında tekrar etmiş olması.Evet tekrar etti. Çuvallara tekrar konulan sultan kemiklerini bu sefer havalandırma deliklerinden giren köpekler yine sağa sola saçtılar.Her ne kadar sehven yapılan bir işçi hatası gibi görünse de akademik reflekse yakışmayacak türden bir şeydi.Kemikler yine toplandı ama DNA testi yapılamadan kimin hangi kemiği kime ait olduğu bilinmeden anlık basit bir çözümle 8 tane iskelet oluşturuldu ,bütünde olması gereken uzuvlar konuldu ama Alaeddin’in kol kemiği ,Rükneddin’e, O’nun kaval kemiği bir başka sultana nasip oldu.8 asırdır tastamam eksiksik uzuvla yatan sultanlar artık sarmaş dolaş birbirlerinin kemikleriyle yatmaya başladılar.Olsun ne gam.Köpeklerin ağzından kurtarılmıştı ya.Üstelik birbirine yabancı da değildi bu kemikler.Birisi dedeyse ,diğeri kardeş ,bir diğeri torun ,ötekisi de babaydı.!!!

Kim mi vardı bu kümbetin içinde?
Sultan 1. Rükneddin Mesud, 2. Kılıçarslan, 2. Rükneddin Süleyman, 1. Gıyaseddin Keyhüsrev, 1. Alaaddin Keykubad, 2. Gıyaseddin Keyhüsrev, 4. Rükneddin Kılıçarslan ve 3. Gıyaseddin Keyhüsrev.O günün dünyasında bu geniş coğrafyayı yönetmiş Türk tarihine çok büyük hizmetleri geçmiş ,İslam dinine çok büyük hizmetleri geçmiş ve belki de kendi dönemlerinin dünyasını tir tir titretmiş hükümdarlardı. Bu kudretli hükümdarların kemiklerini sızlatmak da bize düşmüştü.
Ne var ki bu senenin başında bu vahim hatalar düzeltildi ve kemikler tekrar elden geçirildi.DNA testleri yapıldı ve herkes kendi uzuvlarına kavuştu.Artık türbedeki sultanlar 80 sene sonra da olsa kendi uzuvlarına yeniden sahip oldular. Bütün bu durumdan daha vahim olanı da neydi biliyor musunuz? Sultan kemikleri arasında köpek kemiklerinin de karışmış olmasıydı.Büyük bir telaşla sağdan soldan toplanılan kemikler, kışkışlanan köpekler korkuyla daha önceden istifledikleri hayvan kemiklerini de uzmanlarımıza ! kaptırmış ,açıkta kemik kalmasın ,laf söz olmasın denerek o kemikler de mezarların içine apar topar dolduruluvermişti.İyi ki DNA var .Çok yaşa bilim sen emi.
Bütün sultanlarımızın ruhundan özürler dilerken ,tamamına rahmet ve cennet de diliyorum.Umarım bu ayıbımız başka bir değerimiz için tekrar etmez.
Sahi Mimar Sinan’ın kafa tası nerde?
Bir başka yazımızda buluşmak üzere …