Tabiatın bir sessizlik içerisinde uykuya yattığı zaman dilimlerini yaşıyoruz. Dinginlik sakinlik ve huzur içerisinde bir dinlenme.
Birkaç hafta öncesine kadar yemyeşil renkleriyle dalları süsleyen yapraklar şimdilerde toprağı süsler oldu. Dekor değişmiştir artık. Tüm doğayla aynı renkteki cümbüşü paylaşan yapraklar bu kez altın sarısı renkleriyle ağaçların ayaklarının diplerinde sergiler muhteşemliklerini.
Şiirlerde ve şarkılarda çokça konu edilen bir mevsimdir sonbahar. Bir gün batımındaki gibi duygularımızla  hüzünlerimizle yüzleşiveririz. Mutlu eder bu yüzleşme bizi. Yorgun ruhlarımız huzuru ve sükunu tadarken aynı zamanda yeniden canlanıp geri dönmenin heyecanını özümseriz.
Durgun havuzları işlesin bırak
Yaprakların güneş ve ölüm rengi,
Sen kalbini dinle, ufkuna bak.

Düşünme mevsimi inleten rengi
Elemdir mest etsin ruhunu
Eser rüzgarların durgun ahengi.
Yan yana sessizce mevsimle keder 
Hicrana aldanmış kalbimde gezin
Esen rüzgarlara sen kendini ver.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘’Sonbahar’’ şiirinin hislerimize tercüman olması gibi…
Birde Emre Erdem’den dökülen  ‘’sonbahar’’şiirini tercüman edelim gönüllerimize
Yine yapraklarını dökmüşsün sonbahar
Yine biraz dertli biraz hüzünlüsün
Bu dünya ya isyan edecek kadar
Sende mi bahtsız kara günlüsün?

Senin de mi kalbin kırık hayata?
Sende mi bu düzene sitem dolusun?
Sen ki ölümsün, yaprağa ota
Yoksa sende  mi derdin esirisin kulusun

Seni de mi hüzünlendirir sararan yapraklar?
Seni de ağlatır mı son satırlar?
Bedenime kucak açınca kara topraklar
Bu ağlayan sonbahar belki beni hatırlar.
Kalın sağlıcakla…