Günümüzde ülkemizin kilo ortalaması, Dünya ortalamasına yakın durumdadır. Yetişkin insanlarımızın yaklaşık üçte biri obez yani hastalık derecesinde kilolu, üçte biri ise fazla kilolu, yani normalin üstünde ve obezliğe yaklaşmış durumdadır. Bu oranlar giderek artmaktadır. Hem obez, hem fazla kilolu oranı arttıkça, Diyabet, kalp-damar hastalıkları ve birçok kanser türü başta olmak üzere çok tehlikeli hastalıkların sıklığı da giderek artmaktadır. Kilo alımının giderek fazlalaşmasının en önemli sebepleri yaşam tarzının ve beslenmenin giderek bozulması, hareketliliğin ise giderek azalmasıdır.
Pandemi sürecinde, ‘evde kal’ çağrıları çok haklı ve yerinde bir istekti. Ama ben de ilave bir çağrıyı defalarca bu sütunlardan yapmaya çalıştım. Evde kal ama hareketsiz kalma, sağlıksız beslenme. Sağlıkla, sıhhatle, zinde ve üretken olarak evde kalmalıyız. Pandemide normalleşmenin konuşulduğu bugünlerde, bir taraftan da pandeminin yol açtığı yaraların tespitine ve tedavisine çalışılıyor. Ekonomik ve başka birçok boyutta faturaların yanı sıra, sağlıksız, durağan ve kötü beslenmenin eşlik ettiği bir kilo alımı ve hastalıklara yatkınlık tablosu da çok önemli bir risk şüphesiz. Bu acı faturanın farkında olmalıyız. Okurlarımdan gelen ve çocukları ile ilgili ifade ettikleri kilo alımı endişeleri çok haklıdır. Acilen, çocukları ve yetişkinleri birlikte içerecek şekilde, tüm aile için beslenme ve hareket açısından da normalleşmeyi gündeme alabiliriz.
Çocuklarda meydana gelecek aşırı kilo alımı, birçok kronik ve ölümcül yatkınlığın erken yaşlarda tetiklenmesine neden olabilir. Ağır hastalıkların çoğu multi-faktöriyel yani birçok etkene ve şarta bağlıdır. Diyabet, kalp-damar hastalığı, tansiyon, kanser gibi hastalıklarda çoğu zaman genetik yatkınlık olsa bile çevresel faktörlerin hastalığı tetiklemesi gerekir. Yani sağlıksız beslenme, hareketsiz kalma, kilo alımı, bunlara bağlı hormonal sorunlar ve insülin direnci gibi durumların sonucunda çok daha erken yaşlarda bu hastalıklar ortaya çıkabilir. Genetik yatkınlık olması, annede, babada, yakın akrabalarda bu hastalıkların bilinmesi, sizde de mutlaka ortaya çıkacağı anlamına gelmez. Sağlıklı, doğal ve dengeli beslenir, egzersiz yapar, sağlıklı bir yaşam tarzına sahip olursanız, genetik yatkınlığa rağmen, bu hastalıklar sizde hiç görülmeyebilir veya çok daha geç yaşlarda ortaya çıkabilir. Ortaya çıkış zamanındaki değişim de oldukça önemlidir. Çünkü yukarıda saydığımız hastalıklar kroniktir. Yani uzun süre devam ederler. Kalıcı tedavileri çoğunlukla zordur. Bu sebeple daha çok ortaya çıkardıkları uzun süreli hasarlar ve etkiler sebebiyle yaşamı tehdit ederler. Bu şekilde düşündüğümüzde hastalıkların geç yaşta ortaya çıkması, oluşturacakları hasarların ve etkilerin de gecikmesi veya ortaya çıkamaması anlamına gelir. Diyabet yani şeker hastalığı tanısı konulan bir hastada aynı gün böbrek yetmezliği, kalp hastalığı, görme bozukluğu, damar tıkanıklığı oluşmaz. Bu etkilerin ortaya çıkması için, Diyabetin üzerinden uzun bir süre geçmesi gerekir. Kilo alımı ve obezite de hemen Diyabete yol açmaz. Kilo alımının üzerinden yaklaşık 10-15 yıl gibi bir süre geçmesi gerekir. Ama dikkat edilmez ve önemsenmezse, kilo alımı, obezite, sağlıksız beslenme ve hareketsizlik bütün bu süreçleri hızlandırır.
Koruyucu hekimlik, tedbiri öncelikli hedef olarak belirler. Hastalıkları tedavi etmek çok zor ve zahmetlidir. Önemli birçok hastalıkta, çoğu zaman tam ve kalıcı tedavi de mümkün olmayabilir. Ömür boyu devam edecek ilaç, tedavi, takip ve sorunlar peşinizden gelebilir. Tedbirlerle hastalıkları önlemek, oluştuktan sonra tedavi etmekten daha akıllıcadır. Pandeminin kilo faturasına karşı, somut hedefler içeren, kilo vermeyi başarabileceğiniz sağlıklı bir yaşam tarzına dönmek gereklidir. Hep birlikte başarmak dileğiyle. Sağlıkla kalın. Saygılarımla.