(EMİNE BULUT ANISINA)
“Anne ne olur ölme!”
“Ölmek istemiyorum!”
Bu iki feryat arasında yangın yeri halimiz. Emine Bulut’un yaşadıkları kanayan yaramız, onun yaşadıkları en büyük ayıbımız..
Hikayenin en başına dönelim.
Aslan oğlum, Hanım kızım ikilemi. Verdiğimiz mesaj; “oğlum sen istediğin gibi kükreyebilirsin, kızım ne olursa olsun sessizce sineye çekmelisin.
Daha yolun başında biçtiğimiz rol için küçük bir örnekti yukarıdaki cümleler. Biliyorum kimileriniz “abartma Esra” diyor. Derdim cümle cümle sizi sorgulamak değil. Derdim;
· Cinsiyetten bağımsız gelecek nesiller yetiştirebilmek,
· Bir kişinin katledilmesine hafifletici bahaneler üretmekten vazgeçirmek,
· Bir kural kısıtlama varsa herkes için geçerli sayabilmek,
· Ahlaki yanlışları tek bir taraf için rezillik olarak değil kapsayıcı bir şekilde değerlendirebilmek,
· Fiziksel eylemlerle değil saygı çerçevesinde tartışabilmek,
· Duygularını her iki cinsiyete de gönlünce yaşama imkanı verebilmek (erkekler ağlamaz)
· İnsanların yaşantılarını kusur olarak görüp tecrit etmemek (“dul kadın” ibaresi –bu tabir için boşanmış ya da eşi ölmüş tüm kadınlardan özür dilerim)
· Kişinin varlığını cinsiyetiyle önemli görmemek
Daha niceleri yazılır bu satırlara. Ama her şeyden önce unutulmaması gerekeni yazmak istiyorum. Vahşet, katliam haberlerine sessiz kalmayın. Burada iki üç günlük vah vah, tüh tüh, kınama mesajları gibi vicdan rahatlatmadan bahsetmiyorum. Kapı komşunuzda size gelecek kadar sesler yükseliyorsa, etrafınızda yüzünde vücudunda çürüklerle yaşamına devam eden kişiler varsa, sürekli tehditler savuran birilerini tanıyorsanız, sözleri değil vücudu konuşarak zarar ziyan verenleri tespit ettiyseniz ilgili yerlere başvurun. Seyretmeyin, seyirci kalmayın. Sessiz kalmayın ki bir hayat daha gözlerimiz önünde yok olmasın.
Kapının bir gün sizi de çalıp çalmaması değil mesele. Mesele insan olarak insani bir tavır sergileyebilmekte..