Farklılıklarımız zenginliklerimizdir ve farklı olana saygı duyarız kabul ederiz deriz bilişsel düzeyde, duyuşsal düzeyde ise reddederiz. Andersen tarafından kaleme alınmış , “Çirkin Ördek Yavrusu” masalı bu düşünceye en güzel örnektir. “Farklılara saygı duyarız, kabul ederiz, bizim için zenginliğimiz” cümlelerini her duyduğumda bu masal ile büyüyen ve dinamiklerini, buna göre oluşturan bireyin farklılıkları kabul etmesi ne kadar mümkün olur?  Masalın kısaca anlatır: Anne ördeğin, üstünde haftalardır kuluçkaya yattığı yumurtalar sonunda çatlamış ve yavrular tek tek yumurtadan çıkmışlardır. Yavrulardan bir tanesi kardeşlerine hiç benzememektedir. Anne ördek buna çok şaşırır ve üzülür ama yavruyu farklılığına rağmen sahiplenir. Çirkin ördek yavrusu, bedeni kardeşlerininki gibi olmadığı için birlikte büyüdüğü kardeşlerinin alaylarına ve acımasız hareketlerine maruz kalır. Sonunda onlar tarafından dışlanmaya daha fazla dayanamayarak ailesini terk eder. Çıktığı yolda, gittiği yerlerde karşılaştığı hayvanlar ve insanlar da onu kabul etmeyecek ve sevmeyeceklerdir. Bir gün Çirkin Ördek Yavrusu gölde bir kuğu sürüsü görür ve güzelliklerinden büyülenmiş halde onların yanına gitmeye karar verir. Su kenarına geldiğinde suda kendi yansımasıyla karşılaşır. Çirkin bir ördek yavrusu olmadığını, bir kuğu haline gelmiş olduğunu fark eder. Diğer kuğular onu aralarına kabul edip saygı duyarlar ve hayatını güzel bir kuğu olarak sürdürür. Masalda ördek, ailesi ile ait olduğu ilk yuvada özdeşleme yapamıyor ve dışlanıyor. Kendi türünde beden imgesi kabul görmüyor, türü için belli bir beden imgesi var ve bunun dışında bir ördek yavrusu. Gözümüzün önüne şu sahneyi getirmeye çalışalım: Altı aylık ile on sekiz aylık civarındaki bir bebeği annesi veya başka bir büyük kucağına alarak aynanın karşısına götürüyor ve beraberce aynadaki görüntülerine bakıyorlar. Yetişkin aynadaki görüntüyü kendisinin ve çocuğun görüntüsü olarak algılıyor; ancak çocuk kendi görüntüsünü kendisinin olarak algılamayı henüz bilmiyor, bunu yapabilmesi için yetişkinin onu nasıl gördüğünü fark etmesi gerekecektir. Kendisini aynada bulmadan önce yetişkinin bakışında bulacaktır. Onun tarafından görülmeyi deneyimleyerek kendisini kendisi olarak algılayabilecek, hissedebilecek, kendisiyle özdeşleşebilecektir. Burada şöyle bir varsayım da vardır: Görülmek başkasının bakışındaki imgenle karşılaşmaktır. Kendimizle özdeşleşmemiz başkası ile meydana gelir. Bu noktadan devam edecek olursak, masalımızda anne ördek yavru ördeğin özdeşim kurmasını sağlayamadığı.  Bu durumda yavru ördek, özdeşim kurabileceği yeni bir yer aramaya başladı. Özdeşim kuramamasının temel yapısına bakınca narsistlik evre süreci devam etmiyor ördek ailesinde. Aynen bebeğin anneyi ilk dönemlerde kendi uzvu gibi görüp, ilişkisini ona göre devam ettirdiği gibi narsistik bir aile ilişkisi devam ediyor. Psikanaltik kuramda bebekte 3 evre vardır. İlk evrede sevgiyi içselleştirerek güçlü bir benliğin inşası sağlanır. İkinci evrede anneden ayrışan ve onun “öteki” olduğunu fark eden çocuk, bu kez başka türlü bir birleşme yolu arar. Madem annesi kendisi dışında bir varlıktır, bir ötekidir, onunla birleşmenin yolu, annesinin arzu nesnesi olmaktır. Çocuğun annesi tarafından arzulanmayı istemesi, çocuğun baba/yasa ile karşılaşması demektir. Annesinin arzu nesnesi olamayacağını, çünkü annenin arzu nesnesinin “başkası” olduğunu deneyimler. (Bu “başkası” ille de baba olmak zorunda değildir. Hatta bir erkek, bir kişi de olmayabilir. Kadının işi, sanatı, hayatındaki herhangi bir odak noktası bu işlevi yerine getirebilir.) İşte, annesinin arzu nesnesi olma talebinin gerçekleşmemesi, çocuğun dış dünya ile karşılaşması demektir. Bu da üçüncü evredir. Dış dünya babada temsil edilir. Çocuğun babayla (dış dünyayla) ilişki kurabilmesinin koşulu anneden ayrışabilmektir. Ördek ailesine baktığımızda nesnenin başkası olduğu, deneyimleme oluşmadığı için aynada kendi örüntüsünden farklı bir örüntüyü görünce reddedilmiş oluyor. Ördek yavrusu kendi ailesi içinde sağlıklı ayrışma sağlanmayınca kendine ayrışma süreci için yeni bir yer arıyor. Daha sonra aynada görüntüsünü kuğuya benzetince kendini bularak kuğu ailesi ile özdeşim kurarak kuğu ailesi tarafından kabul ediliyor. Bu kabul de farklılığından mı yoksa oradaki narsistik duyguyu beslediği için mi kabul görüyor…? Farklılıklar zenginliğimiz mi, yoksa farklıklar bizim narsistik büyümemize engel olduğu, kendimizin yansıması devam etmediği için duyuşsal olarak, kızgınlık, öfke, reddetme, dışlama gibi kavramlar içinde miyiz?  Çirkin ördek yavrusunu okurken hepimiz kuğu olduğu için çok mutlu olduk, çirkin ördek yavrusu olarak kalmış olsaydı bu masalı bu kadar sever miydik? Bilişsel düşüncelerimiz, duyuşsal bilincimizle bütünlük gösterdiği zaman farklılıkları kabul diye bir kavram olmayacak, kendi doğallığı içinde bütünlük oluşacaktır.