Batı tarzı beslenme, uluslararası gıda kartelleri ve aşırı işlenmiş gıdalar beraberinde çok ciddi sağlık sorunları getirebilmektedir. İleri teknoloji kullanılarak yapılan modern gıda üretim tesislerinde, önceki dönemlerden farklı olarak; gıda boyaları, tatlandırıcılar, aroma vericiler, kıvam arttırıcılar, emülgatörler, koruyucular, lezzet arttırıcılar ve benzeri kimyasal içerikli birçok gıda katkı maddesi türü yaygın olarak kullanılmaya başlandı. Gıdaların genetiği değiştirildi. 1996 yılında ticari olarak başlayan GDO gıda üretimi çok kısa sürede yüzlerce kat artarak devam etmektedir. Günümüzde bütün bu metotlar da yetmemiş, yapay et gibi tamamen yapay gıdaların üretimi denenmeye başlanmıştır. Bu süreçte yeni nesil gıdaların insan sağlığına muhtemel etkileri çok önemli bir endişe kaynağı olarak önümüze çıkmaktadır. Gıdalardaki değişimler bunlarla sınırlı kalmadı. Gıdaları olduğu gibi tüketmek yerine, işleyerek ve ileri düzeyde işleyerek tüketmek giderek yaygınlaştı. Örneğin bir patates önce çok yüksek sıcaklığa maruz bırakıldı (kanserojen akrilamid oluşma riski), sonra Çin tuzu diye bilinen MSG (yüksek dozda obezite ve davranış bozukluğu riski) gibi çeşitli gıda katkı maddeleri eklendi. Bunlar da yetmezmiş gibi aşırı işlenmiş ürünün üretim sürecinde damar yapısını bozarak ölümcül kardiyovasküler hastalıklar oluşturabilecek trans yağ oluşum riski ortaya çıktı. Sonuçta ortaya çıkan cazip görünümlü patates cipsinin lezzetli olması için mide kanserinden, hipertansiyona kadar birçok ciddi hastalık riskini arttıracak tuz ilavesi yapıldı. Üretilen aşırı işlenmiş gıdanın içerdiği riskler yetmezmiş gibi, ambalajına, nakliyesine ve muhafaza şartlarına bağlı olarak birçok yeni sağlık riski daha önümüze geldi. Cips örneğinden yola çıkarsak, üretim süreçlerinde yukarıda sayılan sıkıntıların hepsi yaşandı. Bilimsel araştırmalar ve tüketici hassasiyetleri dikkate alınarak bu risklerin bazılarına çözüm bulundu. Bazılarına da çözüm bulunmaya çalışılıyor. Dünyada buna benzer yüzbinlerce (ultra) aşırı işlenmiş gıdanın yaygın üretimi ve tüketimi sonucunda, obezite, insülin direnci, diyabet, kalp damar hastalıkları ve kanser başta olmak üzere birçok ölümcül hastalığın görülme sıklığı giderek artmaktadır. Fast food diye bilinen, işlenmiş, kalorisi yani enerji içeriği yüksek, çoğunlukla kan şekerini hızlı biçimde yükselten, lezzet arttırıcı ve cazip gösteren çeşitli gıda katkı maddeleri içeren gıdalar günümüzün en önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Fast food tüketiciye neden lezzetli gelmektedir? Lezzet arttırıcı gıda katkı maddelerinin kullanımı başlıca etkendir. Ayrıca sağlıksız pişirme ve tüketme koşulları da bu duruma yardımcı olmaktadır. Çok sıcak tüketilen gıdalar, doğal olmayan tatlandırıcılar, kimyasal boyalar ve bir kısmı alkol içinde çözünebilen aroma vericiler bir araya gelince rengi, kokusu ve tadı cazip gelen ama aslında doğal bir gıda olmaktan uzaklaşmış gıdalar karşımıza çıkmaktadır. Yüzlerce çeşit sağlıklı, doğal ve lezzetli yiyeceğimiz, içeceğimiz olmasına rağmen içinde çeşitli katkıları içeren, karışım halindeki kahve benzeri içeceklere, gazlı ve katkılı, kimyasal boyalı meşrubatlara, sağlıksız ve kilo aldırıcı, ciddi hastalık oluşturma riski olan atıştırmalıklara ve yemeklere çok yüksek ücretler ödeyip tüketilmesi izah edilemez bir durumdur. Bunların tamamına sağlıklı ve doğal alternatif üretebiliriz. Kahve beyazlatıcısı, kahve kreması veya halk arasında süt tozu diye bilinen ürünler, besleyici bir değeri olmayan, gıda katkı maddesi olarak birçok kimyasal madde içerebilen, kalori içeriği yüksek olan, çoğunlukla palm yağı, glikoz şurubu gibi riskli olarak değerlendirilebilecek maddeleri içeren yapıda kimyasal bir karışımdır. Bu karışım beyazlatıcılar, içerik olarak, sağlıklı bir çağrışım yapan ‘süt tozu’ ifadesi ile alakasızdır. Kahve beyazlatıcılarının içinde topaklanma önleyici, renklendirici, aroma verici, bozulmayı önleyici ve homojen karışımı, çözünmeyi sağlayıcı çeşitli gıda katkı maddeleri eklenebilmektedir. Bu gıda katkı maddelerinin her birine yüksek dozlarda maruz kalmanın sağlık açısından yol açabileceği sonuçlarla ilgili endişeler mevcuttur. Örneğin topaklanmayı önleyici olarak eklenebilen; E554 kodlu ‘sodyum alüminyum silikat’ içine alüminyum içerebilir. Alüminyum, sürekli yüksek dozda maruziyet durumunda Alzheimer hastalığını ve inflamatuar bağırsak hastalığı olan Crohn’u tetikleyebilir. Böbrek yetmezliği olanlarda birikerek beyin fonksiyonlarının bozabilir. Kahve beyazlatıcılarının içinde bulunabilen; palm yağı, margarin, glikoz şurubu ve yağ kaynaklı olan emülgatör gibi maddelerin hepsinin kalori yükü yüksektir. Aşırı işlenmiş kimyasal maddelerin glisemik indeksinin yüksek olacağı da dikkate alınmalıdır. Sürekli ve yüksek miktarda tüketim sonucunda fazla kilo, obezite, insülin direnci, kalp damar hastalıkları ve ilişkili birçok ciddi hastalık riskinde artış söz konusu olabilir. Bu birkaç örnek bile bize bilinçli beslenmenin önemini çok iyi anlatmaktadır. Gıdaların değişiminin sağlığımıza etkileriyle ilgili bu gidişata çözüm önermek oldukça zor ama imkânsız değildir. Yerli malı, doğal, taze ve içeriği bilinen ürünlerden şaşmayalım. Sağlıklı günler dilerim.