Geçmişin izine rastladı o gün. Büyük babasının anlattığı , bugünlerde unutulmaya yüz tutmuş ‘’ASKIDA EKMEK’’ girdiği bir bakkalda karşısına çıktı. Tuhaf bir huzur kapladı içini. Bir an kendini çok eskilerde, insanlığın askıya alınmadığı dönemlerde sandı. Evet, insanlık …
İnsan olamayan insan , ne garip. Çok garip ,hiç kuş olamayan bir kuş duymadım. Ya da bir aslan. Ama insan bazen kendi adının hakkını veremiyor işte.
Çok etkilendiği askıda ekmeğin sahibini ve ona muhtaç olanı görmek , tanımak belki de hayatlarına dokunmak istedi. O an olan biteni gözlemlemeğe karar verdi. Bakkalın karşısında küçük bir çay ocağı vardı. Daha iyi bir mekan olamazdı zaten. Çayını yudumlarken düşünecek, gizli kahramanı görecek ve ya zor durumda olanı tanıma şansı yakalayacaktı.
O gün orada akşamı etti. Gelen giden yoktu. Tam gidecekken çekingen tavırlarla bir kadın bakkala yaklaştı. Utana sıkıla ekmeği aldı ve hızlıca oradan ayrıldı. Peşine düşmek istedi, lakin onu durduran bir şeyler oldu sanki. Belki kadını ürkütmek istemedi, yanlış anlaşılmaktan da korkmuş ola bilirdi. Galiba yarını beklemek daha doğru olacaktı.
Geceyi uzun etmiş, düşüncelere boğmuştu kendini. Mıknatıs gibi onu bu duruma çeken neydi ,kim bilir. Sabah köşede ki fırından iki simit aldı. Doğrudan aynı çay ocağına geldi . Demli bir çay ,iki simit ve gazetesi. Bir an olsa dikkatini bakkaldan ayırmadı.
Geniş sokağın o sabah misafiri çok fazla değildi . Hafta sonu olmasından dolayı sanırım. Bir saat sonra ,ekmek yine askıdaydı. Bakkaldan çıkan ise, çok iyi tanıdığı komşusuydu. Önyargıdan olsa gerek, kimsenin sevmediği ,huysuz belki fazla dürüst olan bu ihtiyar dünden beri beklenen gizli kahramanın ta kendisiydi.
Hayat sürprizlerle dolu, şahit olduğu durum önyargı tepesini darmadağın etti o gün. İhtiyar komşusu emekli askerdi. Yalnız yaşıyor, pek kimseyle muhatap olmuyordu. Ona duygusuz diyemeğiz, yaşı itibariyle hayattan bir ders çıkarmış ola bilirdi.
Bakkaldan sormak yerine gerçeği kendi gözleriyle görmek , dokunmak istediği hayatının kendisine bir ders vermiş olması hayatın cilvesiydi kesin.
Akşam yine aynı saatlerde aynı kadın gelip ekmeği aldı. Mahçup haliyle onu çaresizliğin kraliçesi ilan etti . Bu sefer adresini öğrenmeden evine gitmedi. Akşamın ayazında , çatısız evin sakinleri yaşamın mağduru anne ve iki küçük çocuğuydu. Her akşam emekli askerin ‘’askıda ekmek’’i imdatlarına yetişiyordu. Çocukların gülücük sesleri karanlığın eşliğinde bir umut verir gibiydi.
Birkaç hafta düşünüp durdu. Elinden geleni yapmaya hazırlanıyordu ki,huysuz komşusunun vefat haberiyle sarsıldı. Kimsesiz komşusuna son görevini yaptı. İçi rahattı, herkesin farklı bildiği komşusu aslında huzurla uyuyacaktı yeni dünyasında. Sebepsiz hiçbir şey yoktu,ve Askıda Ekmeğ'in yeni sahibi oydu artık…