Alanya bir Selçuklu şehri şu anki baskın kimliği itibariyle.Gelen her medeniyet temsilcisi millet buraya bir takım eserler koymuş gitmiş. Bazıları günümüze ulaşmış,bazıları ulaşamadan bizden önceki medeniyetler devrinde yıkılıp gitmiş.Alanya’nın en önemli tarihsel kimliği kalesi.Kale bir Ortaçağ kalesi. Bir Anadolu Selçuklu kalesi ve tabi ki şehri. İçinde yaşam var ,hatta trafik var.Kesintisiz devam edegelen bir yaşam merkezi olmuş.Elbette kalenin pek çok yönden önemli özellikleri var.İlkleri var.Tek olması yönüyle bazı ayrıcalıklı durumları var. Burçları var,sarnıçları var,sarayları var,ibadethaneleri var ,kapıları var vb. Bazıları Türk ,bazıları İslam öncesi dönem kapıları olmak üzere ,irili ufaklı kapıları var.İşte bu kapılardan birisi de Selçuklu genişletmesiyle büyükçe bir hal alan kalenin kuzey yönündeki ana giriş kapısı bizim konumuz ile ilintili.Bu kapıya Yukarı Kapı,Pazar Kapısı gibi isimler de veriliyor. İç içe iki kapıdan oluşan bir giriş koridoruna sahip.Bu kapının da bulunduğu bütün kuzey yönü baştan aşağı içinde su olmayan bir hendek ile çevrili.Maksat savunmayı arttırmak,düşman taarruzunu kırmak vb. Bazı Ortaçağ kalelerinin aksine içinde su yok.Olamaz da jeolojik yapısı gereği. Bir gömlek (peçe) duvar ile tahkim edilmiş ,arkasında da ana duvar ile çevrilmiş bir sur burası.Hem alt bölümde kalan Tophane mahallesine kuzeyden giriş ,hem de yukarıdaki Orta hisar vb bölümlere kuzeyden girişi sağlamak için az önce bahsettiğim ana giriş kapısı olmak üzere iki tane kuzey kapısı var. Zaman zaman pazar da kurulduğu için Pazar kapısı adını da alan ,Tophane’ye hizmet veren büyük sarnıcın hemen yanında bu kapı.İşte bu kapının ,hendekten aşıp dışarı ile bağlantısını sağlayan bir de köprüsü var. Köprü deyince aklımıza bir boğaz ya da nehir üzerinde yapılmış köprüler anlıyoruz. Evet ,Alanyamızda pek çok nehir köprüsü var.Pek çocuğu da Selçuklu ekolüyle yapılmış.Dim Çayı köprüsü,Ali Köprüsü,Oba çayındaki Eğri köprü vb bunlardan bazıları. Ama konumuzun ana teması olan köprü ise bir kale küprüsü ve altında su bulunmuyor.Bu köprünün, kalenin Selçuklu dokunuşları ile aynı yaşı var.Çok küçük bir köprü.Herhangi bir adı yok.Tek göz kemer ile yapılmış ,sadece bir at arabası geçebilecek büyüklükte.Geçiş,giriş –çıkış anlamının haricinde bir de bölgesel güvenlik anlamı da taşımaktadır.Kale kapısından geçecek olanların bu noktada adeta regüle edilip içeri alındığı yerdir.Susuz olan ,kuru hendeğin savunma yönüyle bozulamayacağından dolayı bu köprünün varlığı elzemdir.O dönem köprüleri arasında çevresinde su olan ve bir köprü marifetiyle kalenin içinde girildiği yerler de vardır.Mesela Anamur Mamure Kalesi böyledir.Bir Ortaçağ Selçuklu ekolüyle yapılmış köprüdür ve çevresindeki sulardan bir köprü vasıtasıyla aşarak içeri girilebilmektedir.Ama bizim kalemizdeki köprü mecburen böyle olmak zorundadır.Bu köprünün aman aman bir niteliği yok elbette.Ama o dönem Selçuklu mimarisi hakkında bize az da olsa bilgiler sunması çok önemli. İç içe iki kapıdan müteşekkil (Yukarı Kapı ve Emir Karaca kapısı) kapılar silsilesinin ana giriş portalinin hemen önündedir köprümüz.Ve 60 sene öncesine kadar da o tarihsel hizmetini yapmıştır.Ne zaman ki, Alanya kalesine motorlu araçlar için yol açılıp ,araç trafiği başladı o zamana kadar vazifesini yaptı.Aslında hala eski vazifesini yapıyor ama motorlu taşıtlara hizmet vermesi elbette düşünülemez.Bugünlerde ziyaretçilerin biletleriyle kaleye girebildikleri mevzu bahis kapılara ulaşmak için yürüdüğü köprü olarak hizmet vermektedir.Hemen yanındaki dama freskli sur bölümünün altından tünel geçirmek suretiyle de motorlu taşıtlara yol verilmiş ve böylelikle dikkatli sürücüler haricinde görünmesi zor olan bir konumda bırakılmıştır.

Aslında bu kaledeki tek taş köprü değildir.Aynı anda ikinci bir köprü de Aşağı Kapı dediğimiz,Mahalle Kapısı dediğimiz ,Tophane mahallesine giriş kapısının hemen ağzında da vardı.Lakin yol yapım çalışmaları sırasında yıkılarak yolun içinde kaldığını kaynaklarımdan öğrendim.

Fetih sırasında bizi bekleyen en önemli aşamalardan birisi de kalenin etrafının içi sularla doldurulmuş hendeklerle çevrili olmasıydı. Kleopatra ve Keykubat sahillerini bir birine kavuşturmak suretiyle oluşturmuşlardı.Rivayet odur ki 20 metre en,9 metre derinliğe sahipti.Sultan Alaeddin buna göre tedbirini almış ve gelirken Konya’dan 100 adet daha ambalajından çıkarılmamış mancınık ve güçlü bir istihkam bölüğü oluşturmuştu.Böylelikle bu hendek aşılabilmiş ama bu sefer de karşılarına kuru hendek çıkmıştı.Zamanla bu sulu hendek kaybolmuş ama Osmanlı’nın ünlü denizcisi, coğrafya alimi ve donanma komutanı Piri Reis buraya kadar gelerek,hazırladığı meşhur kitabı KİTAB-I BAHRİYE ( Denizcilik Kitabı) adlı eserinde ,Akdeniz ve Ege kıyılarına dair hazırladığı 290 adet haritadan birisi olarak Alanya’ya da yer vermiş. Alanya kalesi ve çevresinin de bir haritasını çizerek eserine koymuştu. Görsel olarak kullandığımız Alanya Piri Reis haritasında da daire içinde kolayca görülebileceği üzere Alanya Kale’sinin taş köprüsüne de yer verilmişti.1671 tarihinde Alanya’ya gelen ünlü seyyahımız Evliya Çelebi de Alanya ve kalesi hakkında bilgiler vermiş ve bu hendekten de dem vurmuş ama içindeki sudan bahsetmemiştir. Benim de bilgisine başvurduğum kaynaklarıma göre cumhuriyet döneminde bile bu hendeğin izleri durmaktaydı.

Alanya Kale’sinin tek taş köprüsü iyi bir restorasyonu hakkediyor elbette.Bu zamana kadar da gelebilmesi aslında bu tür dokunuşlarla mümkün olmuştur.

Bir başka konu ile “Geçmişten Geleceğe Alanya” tarihinin koridorlarında dolaşmak üzere hoşçakalın.