Aile, son günlerde unutulmaya yüz tutmuş çınar ağacı. İçim acıyarak karaladığım bu cümlede değeri paha biçilmez olan “AİLE”yi yerlere göklere sığdırmak istemiyorum oysa. Anne baba çocuk üçlüsünün çekirdeğini oluşturduğu, dede nine amca dayı teyze hala derken kökleşen sülaleyi başıma taç etmek arzum. Söylesenize neler oluyor? Bir arada kalamamak, tutunamamak, kopmak, savrulmak.. Benim hayatım, benim kararlarım, benim odam, benim oyum benim buyum derken bizim olan ne kaldı? Anne babanın önem derecesini sözde özgürlük nidalarıyla mı yok sayacağız. Aynı masanın etrafında toplanmayı arkadaşlarımızla ayak üstü içilen kahveye mi tercih edeceğiz. Kararlarımızı “içimden öyle geliyor kime ne” diyerek mi geçiştireceğiz. Sevgiyi, ilgiyi etkinlikten etkinliğe koşarak mı sağlayacağız. Anne baba olmayı arkadaşlıkla karıştıran, çocuk olmayı hükümdarlık sanan halimizle mi gelecek nesillere bayrağı teslim edeceğiz. Yapmayın, yapmayalım. Elimizde ne kaldı derken yapbozun en önemli parçasını kaybetmeyelim. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın, unumu eledim eleğimi astım diyerek gelinen noktaya aman bu saatten sonra ne yapsak da boş cümlesiyle cevap vermeyelim. Yeniden o sıcak yuvaları kurmaya ne dersiniz? Söz büyüğün demişler. O vakit mesajları büyüklere verelim; Başınızı gömdüğünüz kumdan çıkarın. Okuyun, tekrar söylüyorum okuyun! Sorumluluk verin çocuklarınıza, hem de 3 yaşına basar basmaz. Maddi imkanları sonuna kadar zorlamak yerine var olanı olduğu gibi paylaşın, olmayan zamanlarda yetinmeyi aşılayın. Sevginizi koşulsuz verin, koşulsuz sevgi talep edin. Kurallar koyun ve koyduğunuz kuralları uygulayın. Arkadaş gibi olmak yerine anne baba olduğunuzu unutturmayacak otoriter yapı inşa edin. Beraber vakit geçirin (acıktığı zamanı değil beraber oturulacak sofraları öğretin, çay saatlerinin muhabbet saatleri olduğunu gösterin) Büyüyüp yuvadan uçacak evladınıza engeller çıkarmayın. Onun bir ömür mutlu olacağı kriterleri kendisine yapılan faaliyetlerde değil ilişkisel derinliklerde arayın.