Alanya’nın konuştuğu bir olay…
Alanyalı iş insanı ile genç bir çiftçinin savaşı.
Başlangıçta bir sözleşmeden doğan anlaşmazlık gibi görünüyordu.
Sonrasında nüfuzu kullanma, yargıyı alet etme, kısaca anlaşma şartlarını değiştirme isteğine güç katma çabası söz konusu.
Sonuç; siyasete, ticaretin en tepesine kadar sirayet etmiş, kulislerin malzemesi olmuş güç savaşının ana teması haline geldi olay.
20 dönüm muz serasının satışı için alıcı ve şahitler huzurunda yapılmış bir protokolün hükmünü yitirdiği iddiası ile başlıyor olay.
Seranın ilk sahibi protokol şartlarının yerine gelmediğini söyleyip anlaşmayı bozmak istiyor. Alıcı itiraz ediyor ‘Belgelerim var’ diyerek rıza gelmiyor. Bunun üzerine ‘Tanıdık savcılar var. Seni mahvederim’ iddiası gündeme geliyor.
Yargı mensuplarından bilgi saklayıp ‘Sözleşme yok’ diyen ilk sahip, alıcı üzerinde hukuksal güç sağlamaya çabalıyor.
Alıcı, ‘Kendisini mahvedeceği’ iddia edilen güç karşısında çare arıyor ve siyasetin kapısını çalıp, yardım istiyor.
Dava yargı aşamasında. Cumhuriyet Savcıları adalet tecelli etsin diye çalışmaya başladı.
Asıl mesele şu ki, başı sıkışanın gerçeği saptırmaktan hiç korkmaması.
Güçlünün, güçsüzü yok etme girişiminde verdiği ‘seni mahvederim’ mesajı.
Zira insanlar, yardım istemek için çalacağı kapının açılmadan kendisine kapatılacağını düşündüğü an yıkılıyor. Yargının karşısında dayanabileceği tek gücün yine adalet olacağını düşünmekten ziyade; siyasetin kapısı çalınıyor.
Oysa iş, oraya varmadan çözülmeli.
Aklına esen, dilinin döndüğünce ‘Tanıdığım var’ diyerek birilerini korkutma cesaretini gösterememeli. İşini yapan iyi niyetli insanları zan altında bırakmamalı.
İnsanlar yanlış yapmamayı, ceza kaygısı ile bütünlemeli. Yargının kapısının siyasetle açılabileceğini ise kimse düşünmemeli.
Unutmamalı…
Gerçek adalet bir gün herkese lazım olacaktır.