…..Türk’ün onur ve yetenekleri çok yüksektir ve büyüktür.Böyle bir ulus tutsak yaşamaktansa yok olsun daha iyidir.

Öyleyse ya istiklal ya ölüm.

Yıl 1919, Mayıs’ın 19’u.Bu duygu ve düşüncelerle çıkılan uzun ve meşakkatli yol 1923’te “Yaşasın Cumhuriyet “ nidalarıyla yeni bir anlam kazanmıştır.98 yıl önce cereyan eden bütün olaylar bize bugünümüzü hazırlamıştır.

Kıymetli okurlarım!
Cumhuriyet insan onuruna yakışan, insanı rencide etmeyen, O’na saygı duyan,O’nu önemseyen kutsal bir rejimdir.Cumhuriyet erdemdir,fazilettir.Hava gibi, su gibi,hürriyet gibi nimettir.Özgürlüklerin en kıymetlisidir.

Bu rejim bizim ruhumuza da uygundur.Çünkü insanımızın inandığımız dinimize göre istişare etmek,insanların görüşüne önem vermek, içlerinden en hayırlısını yönetici olarak seçmek, beğenmedikleri zaman uyarmak yada o kişiyi bir daha seçmemek cumhuriyet değildir de nedir? Bu asırda aklı başında her Türk rejim olarak cumhuriyet demez de ne der? Zaten bizim Orta Asya’dan süre gelen her ne kadar yönetim anlamını tam olarak taşımasa da günlük hayatı hayatı paylaşım cumhuriyeti çağrıştırır.Atatürk’ün işaret ettiği gibi Türk insanının doğasına ve geleneğine en uygun yönetim cumhuriyettir.

Bugünün emanetçisi olan bizler vatan için, cumhuriyet için canla başla,aşkla şevkle hizmet etmeli,öğretmen öğrenci,çiftçi,esnaf ,hizmetli,köylü,kentli yani cumhurun,halkın ta kendisi vazifelerini yerine getirmelidir. Zira cumhur bilmelidir ki bütün sahip olunan nimetlerin sebep ve garantörü bu rejimdir.

Sevgili okurlarım !
Dünyada çok çeşitli cumhuriyet şekilleri olmuştur ve vardır.Akla mantığa en uygun olanı demokratik cumhuriyettir. Bunu da unutmamamızda fayda vardır.Bakınız Atatürk ne diyor:”Geçmişte sayısız uygarlık kurmuş bir soyun ve ulusun çocukları olduğumuzu kanıtlamak için yapmamız gereken şeylerin hepsini yaptığımızı ileri süremeyiz.Bugüne yarına bırakılmış daha bir çok işimiz vardır.Beni sevenlere tavsiyem şudur.Kendiniz için değil, fakat bağlı bulunduğunuz ulus için elbirliğiyle çalışalım, çalışmaların en yükseği budur.Her ne şekilde olursa olsun ulusa hizmet edenler, ulustan menfaat bekliyorlarsa kesinlikle düzgün bir harekette bulunmuş olmazlar.Hizmet edenler görevlerini yerine getirmiş olmaktan başka bir şey yapmamışlardır.Evet Ata’nın dediği gibi hizmet etmede en ön safta ama ücreti mevzuu bahis olunca en gerilerde olmak.Bunu başarmak hiçte zor değildir.Tarihimizin altın sayfalarını çevirirken böyle düşünen ve yapan Koca Seyitleri,,Şahin Beyleri, Nene Hatunları,Fatma Hatunları,Sütçü İmamları ,Atatürk’ü ve nicelerini göreceksiniz.

Okullarda dünyanın en güzel marşını söyleniyor her gün..Dünyanın en anlam yüklü bayrağına her zamanki gibi gururla bakılıyor..Bakıyoruz da savaş yıllarını hatırlıyoruz. Kız kardeşlerimizin gelinliği olduğunu hatırlıyoruz.O yıllarda karlı dağlarda savaşırken kızıllığında ısındığımızı, çöllerde gölgesine sığındığımızı hatırlıyor ve gururlanıyoruz..Ne mutlu bize ki bu gururu bize yaşatan cennet mekan şehitlerimiz,ayakları öpülesi gazilerimiz ve cumhuriyetimizin banisi Gazi M. Kemal’imiz var. Toprak onların kanlarıyla sulanarak bir anlam kazandı. Cumhuriyet aynı zamanda şehitlerimizin bizlere emanetidir.

Peki bu vatan kimin? Şairin dediği gibi;
Bu vatan toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duranlarındır.Bu vatan cepheden cepheyi soranlarındır.Bu vatan bir gül bahçesine girercesine kara toprağa girenlerindir.Bu vatan can verme sırrına erenlerindir. Bu vatan bir coğrafyanın nasıl vatan olabildiğinin en seçkin örneğini verenlerindir.

Gelin bu seçkin örneklerden bir tanesini hatırlayalım.Savaş yıllarıydı.Erzincan’ın Kemah ilçesi Oğuz köyünden Oğuz amca pek çok cephede savaştıktan sonra köyüne döner.Emir gelir yine bir cephede 26.alaya verilir.Bir süre sonra köye mektup yazar.Mektubunda selam sabahtan sonra biricik oğlu Mustafa’sını,bağı bahçeyi, köyü sorar.Eşi bir bir anlatır.Çökelek,yumurta sattığını, geçimini bunlarla sağladığını şükür ifadeleriyle anlatır.Ama Mustafa’nın da cepheye çağrıldığından bahsetmez.15 yaşındaki yeni delikanlı Mustafa babasıyla aynı cephede hemen yan alayda 27.alayda dır.Birbirlerini görmezler.Savaşa yaralı toplama arası verilir.Kimisi yaralı toplar kimisi de dinlenir.Bu sırada yanık sesiyle Mustafa bir türküdür tutturur.”Ela gözlüm ben bu elden gidersem,zülfü siyahım kal melül melül.”Bütün taraflar susar.İngilizler de, konser dinler gibi anlamadığı ama sesine harika bir şekilde yön verip şekillendiren bu Davudi sesi dinlerler.Oğuz amca sesi tanır,dayandığı yerden fırlar oğlum Mustafa’m der ve şöyle dua eder.”Allah’ım sesini duyurdun yüzünü de göster.” Hücum borusunun duyulmasıyla konser biter.Bir süre sonra Oğuz amca yaralanır. Seyyar bir hastaneye götürürler.Az önce son nefesini vermiş kan revan içindeki bir Mehmetçiğin kaldırıldığı kanlı yatağa yatırırlar.Sağına soluna bakınırken 3-4 yatak ötede yatmakta olan birisini tanır.Bu, biricik oğlu ocağının teberiği Mustafa’dır.Bir yüzü şarapnel parçasıyla parçalanan Mustafa,babam beni bu halde görmesin diye yüzünü öteki tarafa döner.Oğuz amca da görmemiş gibi yapar.Az sonra 15 yaşındaki Mustafa şehit olur.Oğuz amca güçlükle gelir oğlunun parçalanan yüzünü öper öper.Zamanla Oğuz amca iyileşir.Cephe kapanır.Eski birliğine döner.Birlik komutanı şehit olmuş yerine yeni bir komutan gelmiştir.Komutana cephede kalmak istediğini ısrarla belirtir.Israra dayanamayan komutan “Seni mutfağa vereyim der.Asker terbiyesi ve adabıyla komutanını dinler.Söz ister.Şunları söyler.” Komutanım sen devletsin,devlet yolu hak yoludur.Devlet emri O’nun emridir.Ancak beni cepheye gönderin.Gönderin ki bu vatanın hakkını vereyim.Komutan izin verir.Oğuz amca en son 9 Eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşu günü şehirde görevini tamamlayıp geri dönen askerler arasında görülür.

Evet bu vatan kimin?
Cepheden cepheyi soran Oğuz amcaların, 15’lik Mustafa’ların değil mi?Oğlunu cepheye gönderen ve köyün çıkışında gelen postacıya müjde var mı?Söyle şehit anası oldum mu diye soran evet cevabını alınca da şükür secdesine kapanıp sevinen şanlı analarımızın değil mi? Çocuğunun örtüsünü kış günü alıp cepheye yetiştirmeye çalıştığı mermiye saran Ayşe hatunların, Fatma hatunların Şerife bacıların değil mi? Anasını düşmana bırakmak istemeyen 11 yaşında şehit edilen Antepli Şehit Kamil’in değil mi?

Kimin bu vatan?
Erzurum kongresine giderken Ata’nın gördüğü ve Adana’dan çocuk ve torunlarını toplayıp gelen;”Erzurum benim malım,duydum ki Erzurum’u Ermeni’ye vereceklermiş,kimin malını kime veriyorlarmış bakalım diyen ihtiyarlarımızın değil mi?Ardahan’ın Yörükdağı köyünde oturan,Ermeni mezaliminden bıkan,karamsarlığa düştüğü bir seher vakti karşısında gördüğü kalpaklı askerlere “Yaşasın Kemal’in askerleri bunlar,hoş gelişler ola Mustafa Kemal Paşa,askerin, milletin bayrağınla çok yaşa ! diyen Ardahanlı Yörük kadınının değil mi? Oğlunu vatana kurban olsun diye ,kınalayıp cepheye gönderen anaların değil mi?Eskişehir-Polatlı demiryolunun yapımında cepheye giden erkekler nedeniyle işçi bulunamayınca Atatürk’e kadınlarımız sağolsun paşam diyebilen demiryolundan sorumlu albaya bunu dedirten kadınlarımızın değil mi?Peki kimin bu vatan?Sakarya savaşına gitmek üzere lise son sınıfı bırakan ve tamamının şehit olduğu Kayseri Lisesi öğrencilerinin değil mi?

Maraş bize mezar olmadan düşmana gülzar olmaz diyen Sütçü İmamların,Uşaklı İmam İsmail Efendilerin,Amasyalı İmam Hacı Tevfik efendilerin,Antep’teki Şahin Beylerin,Aydınlı Yörük Ali Efelerin,Ankaralı seymenlerin,Edirneli kızanların,Karadenizli uşakların,Erzurumlu dadaşların,Elazığlı gakgoşların,Alanya’nın efelerinin değil mi?

Kimin bu vatan?Abdurrahman Kamil Efendi ,Amasya Genelgesinin imzalandığı evde iftara katıldıktan sonra milli mücadeleyi anlatacağı hutbesini hazırlamak üzere Atatürk’ten izin alarak ayrılmak ister.Atatürk ,ayağa kalkar”.Hocam karanlık oldu,yanınıza birini vereyim” der.Kamil Efendi Ata’nın çakmak çakmak gözlerine bakarak –bugün bile resminden etkilendiğimiz gözlerine bakarak-“paşam gözlerinizin ışığı bana yeter”der.Atatürk”Hocam milli mücadeleye desteğinizden dolayı bir sıkıntı çekmeyesiniz “der.Kamil Efendi”Paşam siz bu genç yaşta vatan uğruna başınızı ortaya koymuşsunuz bu yaşlı başım bu yola feda olmuş çok mu “der.

Şimdi siz karar verin kimin bu vatan,bu devlet, bu cumhuriyet?
Bizim için başını ortaya koyan Atatürk’ün, cumhurun yani halkın her kesiminden örneklerini verdiğim kadın ,erkek çocuk,yaşlı,genç,devlet adamı,komutan,aydın din adamının değil mi?
O zaman şairin mısralarına şu sözleri ekleyebiliriz.Evet bu vatan toprağın kara bağrında sıra dağlar gibi duran 135 milyon yiğidin ve onların evlatları olan,vatanını,milletini,devletini,cumhuriyetini canından çok seven şu anki aziz milletimizindir.

Alanya’nın güzel insanları!
Çağdaş cumhuriyete ve yaşantıya kavuşmak için verilen mücadele ve çekilen sıkıntıları uzun uzun anlattım.O halde dünyanın bir numarası olmak için,en çağdaş milleti olmak için cumhuriyete sahip çıkmak için bize verilen emanetin ağırlığının farkında olmak gerekiyor.Bunu başarmak içinde şu formülü unutmamak gerekiyor

“İkilik yok birlik var
Yalnız bunda dirlik var.”

Sözlerime son verirken daha nice bayramlarda,toylarda beraber olmak dileğiyle, bin yaşasın devletim,bin yaşasın milletim,bin yaşasın cumhuriyetim.

Bir sonraki buluşmamızda görüşmek dileğiyle…