*TEVFİK HACIHAMDİOĞLU ‘NUN HATIRASINA İTHAFEN


Bildiğimiz üzere tam 100 yıl önce önemli bir sosyal olay yaşandı Alanya’da.Tüm Türkiye’de olduğu gibi.Bu işin siyasi ve askeri yanı da vardı elbette. Büyük bir sosyal travma yaşandığı muhakkak. Nesiller boyu acısı dinmeyen , bunu yaşayan,gören ,duyan,okuyan, araştıran kim varsa herkesi derinden etkileyen bir olay. Mübadele. 700 sene boyunca birlikte yaşanılan ama son demde isyanlar,Balkan Savaşları sonrası büyük Türk göçü,Cihan Harbi ve Milli Mücadele yıllarındaki pek çok olumsuzluklar ister istemez bu sonucu doğurmuştu.Ama dönemin şartları içinde olmak zorundaydı dediğimiz,hele hele günümüzden bakınca pek çok olası sorunun bertaraf edilmiş olduğu gerçeği daha iyi anlaşılıyor.Bu konuyu daha sonraki yazılarımda işleyip kamuoyuna arz etme düşüncem var. Lakin Alanyalı Türk-Rum ? ( Büyük çoğunluğunun Hristiyan Türk olduğu inancındayım.Ancak nasıl ki Avrupa’da bir dönem Müslüman olanlar için “Türk oldu” ifadesi kullanıldığı gibi Hristiyan olduğu için Türk vb unsurların da bu coğrafyada Rum olarak addedildiği aşikardır.) ilişkilerinde beni çok etkileyen birkaç olaydan birisi de anlatacağım aşk hikayesidir.Okurken klasik bir Türk filmi izliyormuş edasında okuyacağınızı biliyorum.Zira fazlası var eksiği yok filmlerimizden.

Öncelikle Alanya-Nea İonia arasındaki dostluk yolunu açan ve kısa süre önce aramızdan ayrılan baba dostu Tevfik Hacıhamdioğlu hocama rahmet diliyorum.İki yaşında iken mübadil olan Yorgo Öksüzoğlu ( toprağı bol olsun), bu konunun gerçek uzmanı ve Alanya’dan Nea İoniya’a adlı eserin sahibi Eczacı Murat Levent Koçak ve olayların yaşayan karakterlerinden Fatma Gül hanımın torunu Mühendislik Öğrencisi Hasan Gül’e çok teşekkür ediyorum.

Bu hikayenin bayan kahramanı Alanya sosyal ve aile hayatında yerli Alanyalılar için büyük etki yapmış ve hala süslenip püslenen ,giyim ve makyajda olağan dışılığa kaçmış kızlara “SÜSLÜ MARİKO GİBİ OLMUŞSUN “deyimini kullandırtmaya devam ediyor.Rahmetli anneciğim de bu ifadeyi çok kullanır idi.Hayatında Mariko’yu hiç görmemesine rağmen.100 yıl önce bugünkü Hayate hanım İlkokulu’nun hemen yanındaki Külahlılar evi olarak da bilinen evde iki kız kardeşten birisi Mariko’dur.Ev ve dikiş –nakış işlerinde son derece mahir bir kızdır (Giyinmeye önem verdiği ve muhtemelen de diktiği kıyafetler için yaratıcı ve iddialı bir stilist olduğu kanaatine varılabilir). O dönem için meşhur gayri müslim aile Sakaloğulları’nın da akrabasıdır. Bu arada şunu belirtmek isterim ki, o zamanki aile ve sülale lakaplarının ve sonrasındaki soyadlarının pek çoğu (Yunanistan’da bile) Türkçe’dir.Bunu 2008 yılında gittiğim Nea İoni’ya ziyaretimde hayret ve mutluluk hisleriyle bizzat gördüm.

Mariko çok sosyal bir kızdır.Tanınan ve sevilen birisidir de aynı zamanda. Lakap olarak DÜZGÜLÜ MARİKO denilmektedir.Bu güzel kız o günkü ,Müslim –Gayri Müslim yaşantısının ortaya koyduğu, duygusal ilişki yaşamama ve evlenmemeteamülünün dışına da çıkarak ,dinini bile değiştirmeye razı olma raddesinde bir aşk yaşamıştır.Bugün Alanyamızın bilinen ailelerinden ve o dönem için çok güçlü ekonomik ticaretleri olan bir aile var. Şerifaliler ailesi. Bu ailenin KÜTPAŞA ismini ya da lakabını verdikleri bir delikanlı ferdi vardır.(İsim mi, lakap mı sorusuna ben kendi iç dünyamda cevabını bulamadığım için bu şekilde yazdım.Şerifalilerin günümüz temsilcilerine ulaştım ama olaya dair en ufak bir bilgileri yok.Belki bizim İstanbul’da kalan ve görüşmediğimiz akrabalarımızın büyüklerindendir derler). O da Düzgülü Mariko’ya aşık olmuştur.Hatta o derece ki buna kara sevda desek yeridir.

O günün psiko-sosyal ve dini inanç şartları günümüze göre farklıdır.Rahat rahat görüşme imkanı yoktur.Hele hele dini ayrı iki kişi arasındaki bu olay asla tasvip ve müsamaha görmeyecek bir olaydır. (Bu olayın bir benzerini rahmetli dedem yaşamıştır.Hatta Çanakkale savaşı sırasında yaşamıştır.O da nihayetsiz bir olay olmuştur.Bu öyküyü de başka bir yazıya havale
ediyorum) Sağda solda gizli gizli buluşmalar olur.Hatta Kaleli Arif efendi namıyla bilinen Rabia Öktem hanımefendinin babasının evinde de görüşürler. Görüşmesine görüşürler ama Rum ahali arasında büyük bir hoşnutsuzluk başlar.Dedikodular alır başını gider.Rum ahali Mariko’nun ailesine mahalle baskısı yaparlar.Buna tepki olarak Mariko Müslüman bile olabileceğini söyler.İki genç evlenmek ister.Lakin bir sorun da oğlan tarafında çıkar.Şerifaliler’in hanımı ;”Müslüman olmayan kıza hala mı dedirteceğim “ refleksiyle karşılık verince olaylar iyice sarpa sarar.Kütpaşa bunalıma girer,psikolojik
sıkıntılar başlar,hastalanır.Sonra da kızdan uzak olsun ,unutur belki diye yaylaya götürürler.Bir şekilde yaylada olduğunu öğrenince Kütpaşa’yı görmek için yayla yolunu yayan yürüyerek ulaşmaya çalışır Mariko. Yarı yolda ölüm habe rini alır ve yaylada da cenazesiyle karşılaşır.Kütpaşa intihar etmiştir.Mariko için tarifsiz bir acıdır.İsyan ve sitem sebebidir aynı zamanda ., Yorgo Öksüzoğlu’nun kendi ağzından dinlediğime göre anneanesi ANNABA lakaplı MARİSTAN bu intihar olayının şahididir.Şerifaliler ailesinin yanında yardımcı olarak görev yapmaktadır.Şehirde ise şehirde,yaylada iseler yaylada hep yanındadır bu ailenin.Silah sesine koşan Annaba ,yerde kanlar içinde bulur Kütpaşa’yı. Olayın şokuyla bağırıp çağırarak büyük bir telaş içinde haber verir.Herkes olay yerine doğru yönelmişken ;” Git bir şahit bul ,eğer ölürse sana kalır bu iş “derler.Şerifali ailesi de olay yerindedir.Bu arada henüz ölmeyen Kütpaşa zar zor konuşarak kendi kendisini vurduğunu ,Annaba’nın bu olayda hiçbir suçu olmadığını açıklar.Ve oracıkta ölür.Annaba kurtulur sorumlu tutulmaktan elbette ama O da çok üzgündür.(Kendisi sonradan Müslüman olmuştur).Mariko ,acısı yüreğinde ,yaşı gözünde ,belki de topluma büyük bir nefret duyarak Alanya’da günlerini geçirirken Mübadele olayının öznesi olur ve bu aşkı Atina’ya taşır.Yüreğinde ise bir ömür boyu .

Bu olayda beni en çok etkileyen bölümlerden birisi de buradan sonra anlatacaklarım. Bu kısım bir sohbet sırasında kendisine konuyu bahsettiğim ve bu yap boz tahtasının tamamlanmasinda küçük ama sonuç belirleyici dokunuşu olan torun Hasan Gül'ün yakın arkadaşı , kıymetli öğrencim Makina Mühendisi Doğukan Yavuz Aytekin sayesinde ortaya çıktı. En kalbî teşekkürlerimle.

Yıllar yılı kovalar, mübadiller yeni vatanlarına alışmaya çalışırlar.Bu Alanya’dan gidenler için asla mümkün olamayacaktır.Zira tek tük sıkıntılar dışında müthiş bir ortak maziye sahiptirler Müslüman Alanyalılarla. Kaldı ki, Osmanlı Türk mülkündemüslim-gayri müslimin aynı mahalleyi paylaştığı tek yerdir Alanya.

Alanya’ya ziyaretler başlar Atina’dan. Bunlardan birisinde Mariko da vardır.Alanya’ya gelinir.Büyük bir özlemle ,gözler nemli ve yaşlı,gönüllerde sızı ,mazinin o müthiş dayanılmaz yaşanmışlıklarının hatırasıyla kale ,kule ,şehir ,tersane evvel- ahir arkadaşlar vb gezilir.O günkü arkadaşlar birbirini tanır.Ağlaşırlar.Hoş sohbetlerle maziyi anarlar.Öyle ki Müslüman komşular için evlerde bulundurulan seccade ve ibrikler,mevlüdlere bereber katılınan ve içilen şerbetler,Rumlara gönderilen kurban etleri,Yersimani’nin oğluna ;”Ölürsem oğlum git Alanya’ya kilisenin bahçesinden toprak al mezarıma serp,murt (mersin)dallarından getir mezarıma koy yoksa mezarımda erimem” diye vasiyet edecek kadar Alanya’ya aşık olunan günler, komşu Dimitri’nin hapse düşmesi sonrası karısının Münevver Aba’ya ; ” A Münevver Aba ,bi okuyuver de Dimitri hapisten çıksın demesi,okuduktan sonra hapisten çıkıvermesi üzerine ona 8 arşın yeleklik hediye alıvermeleri,yayla dönüşü yapılan göç aşlarının lezzetinden ,falancanın evini inşaa ederken yaşanılan olaylardan,vb dem vurulup yad edildi her şey rahmet dilekleriyle karışık.

Bu arada Mariko bir fırsatını bulup Kale caminin oraları gezdi.Üzerinde çarşaf benzer kıyafet vardı.Eski arkadaşlarını aradı. Yaşanmışlıklar hatırına içinde engel olmadığı duygularıyla. Fatma Gül hanım henüz çocuk yaştadır.Evinin oralarda oynamaktadır.Mariko yanına usulca yaklaşır ;”Kızım benim eteğim uzun, kirlenmesin bana karşıdan şu çakıl taşlarını alıverir misin? “ der. Yanına yaklaşınca da Emine Kadın’a (Eminaadın) git,kapısını çal. Şu küçük sandığı da O’na ver . ( Takı sandığı gibi küçük bir alaca renkli sandık .İçinde ne olduğunu bilmediği). De ki “Mariko gönderdi.Eğer tanımazsa ,Telgrafın tellerine kuşlar mı konar ,insan sevdiğine böyle mi yanar dedi de.O zaman tanır beni “der.Fatma denileni sırasıyla yapar.O sırada elindekileri yere atan Emine Kadın,;” Hani nerede ,nerede Mariko ,bana hemen getir der gözyaşlarıyla. Koşar sarılırlar,ağlaşırlar, Bir daha sarılırlar ve sonra Emine Kadın’ın evine birlikte girerler.Sonra ne olduğuna dair bir şey bilmediğini de ilave eder.Kim bilir belki de aralarında Kütpaşa’ya dair hatıralar vardır.Sonra elinde Mariko’nun verdiği parayla kendi evine dönünce annesi sorar.”Kızım ne oldu?”.Bir bir olanları anlatınca da;” Kızım onlar bir zamanlar burada bizimle
yaşarlardı.Çok iyi insanlardı ve bir birimizle çok güzel komşuluk yaptık.Biz yardıma giderdik,onlar bize yardıma gelirdi.Hatta evlerinin en güzel yemeklerini ikram ettikten sonra elimizi boş göndermezler dikinip giyinmemiz için kumaş vb verirlerdi “ der. Bir Alanyalı atasözü der ki;” Eyilikten eyi bişey yok”.Evet iyi insanlar ,iyilik eden insanlar dini ayrı olsa da ,milliyeti ,ırkı ayrı olsa da iyidir ve o iyilik unutulmaz.Nesilden nesile ağızlarda darb-ı mesel gibi adeta tevarüs eder gider.Yaşadıkları topraklara kör bakmayan,hep iyi niyet ve bağlılık besleyen ,suçsuz ama cebri kaderin bir sonucuna maruz kalan tüm kalbi güzel mübadillerin toprağı bol olsun.Bu nev-i şahsına münhasır aşk hikayesi Alanyalı bir Türk ile bir Rum’un hikayesidir.Ve aradan on yıllar geçse de insanları hüzünlendirmeye devam edecektir. Bir başka konuyla “Geçmişten Geleceğe Alanya”nın koridorlarında gezinmek üzere esen kalın