Bizler akıl almayı değil, akıl vermeyi seven insanlarız. Dinlemeyi değil, anlatmayı ve konuşmayı severiz. Konu çok önemli değil, yeter ki avazımız duyulsun, sözümüz işitilsin... Hal böyle olunca konuşmak gümüşse susmak altındır tezi uzay boşluğunda kendince süzülüp durabilir... Yarım fikirler tamamlanmış cümleye bir şekilde uyum sağlar ama yarım işler öyle mi? Bugün aslında şikayet ettiğimiz her şey onun eseridir. Bir çiftçinin yarım işi hasadı, bir öğretmenin gönülsüz eğitimi yarım toplumu doğurur, liste sonsuza kadar uzatılabilir... Günümüzde bir parça diploma ile "uzman" olmak kolay. Sonrasında kepenekli çobandan farksız birilerini yönetme, akıl pazarlama ve biraz da popüleritiden pay alma çabasıyla sahnede yarım eğitimler, seminerler ve falanlar...hayretle izliyorum, izliyoruz. Mesela Peçeli Abla'mızın bir teorisi var. Okudum ve ne olduğunu anlayamadım, sanırım o konuyu hazmetmeye henüz hazır değilim. Evet, bu ablamız padişah gibi karşılanıp, sultan gibi muamele görüyor. İyi bir çevresi, güzel bir geliri var. Eğitim veriyor, kendine özel mührü bile var! Buyurun bir yarım iş daha! Binlerce örneği, benzeri var. Gerçek eğitim ise uykuda. İyi uykular! Yarım Kalan Roman, onu affetmek mümkün. Kimseye bir zararı yok. Kim bilir hangi çekmecede yazarın insafa gelmesini bekliyor ya da hiç beklemiyor. Okuyan mı var sanki? Sonuçta masal değil, olsaydı akibeti çok daha başka olurdu. Kalın sağlıcakla...