Cumartesi Alanya Karadenizliler Derneğinde çok güzel bir organizasyona katıldım . 23 nisan ulusal egemenlik ve çocuk bayramına istinaden Karadeniz konulu resim çizdi 12 okuldan 120 öğrenci. Minderlerin üzerinde kır ortamında güzel bir havada karadenizi çizdiler. Söz konusu çocuklar olunca En fazla ilgide Verçenik pastanesinin dondurmasında ve hancı pastanesinin limonatası ve lokmasına oldu.
Aklıma efsane bir hikaye geldi;
Çocuğun birine bir dondurma verilmiş sevinmiş, bir dondurma daha verilmiş çocuk daha çok sevinmiş, bir dondurma daha verilince çocuk sevinçten deliye dönmüş. Veee bir dondurma daha verilince çocuk dört dondurmayı zapt edememiş, sonuncusunu düşürmüş yere. .. Bu sefer ağlamaya başlamış çocuk.
Hayat böyle işte …Hayal etmediğimiz bir mutluluğa eriştikten sonra, onun bir lokmasını bile kaybetmek bizi üzer.
Hani derler ya insanlar zenginleştikçe cimrileşir diye. Aslında kazanma azmınden daha ızdıraplıdır kaybetme korkusu.
Ve Silgi kullanmadan resim çizme sanatına, yaşam deniliyor.
Soğuk bir kış günü küçük bir serçe yerde donmak üzeredir. O sırada oradan geçmekte olan bir inek tam da serçenin üzerine pisler. Sıcak pisliğin üzerine düşmesiyle donmaktan kurtulan serçe, dışkının sıcaklığıyla keyfi yerine gelmiş bir halde kafasını pisliğin içinden dışarı çıkartarak sevinçle var gücüyle ötmeye başlar.
Kuşun sesini duyan aç bir kedi hemen oraya gelir . Kuşu pislikten çıkartır. Önce onu bir güzel temizler ve sonrada oturup afiyetle yer.
Yani bu öykü bize diyor ki ; Zor zamanınızda felaket anında üzerinize pislik atan, her zaman düşmanınız değildir.
Yani bu öykü bize diyor ki ; Boğazınıza kadar pisliğe gömülmüşken şarkı söylemeyin . Boş laf yapmayın . Oturun oturduğunuz yere.
Yani bu öykü bize diyor ki ; Sizi pislikten kurtarıp temizleyen, her zaman dostunuz değildir. Menfaat veya yalakalık veya adının baksa bir şey olması çok önemli değil.
Çocuklarla başladık ya bugün aklıma yaşadığım bir olay geldi . Mağazaya Bilgisayar kasasını hiç açılmıyor şikayetıyle getiren bir dostumla beraber üst kata servise geçtik . Bilgisayar kasasının içi bolca ekmek kırıntılarıyla doluydu ve bunu da ilk defa görmüştüm .
Elif dedi bir anda bilgisayarın sahibi baba . 4 yasında cici kız elifin yaptığını düşündü.
Yok öyle niye yaptın diye kızacak kükreyecek bir baba değil.
Ekmek kırıntıları temizlenince ve gerekli işlemler yapılınca zaten çalışmıştı.
Dostum eve gidince beni aradı ve evet elifin yaptığını anlattı.
Bunu niye mi anlattım . ELİF BABASININ FACEBOOKUN DA AFRIKALI AÇ ÇOCUKLARIN RESMINI GÖRMÜŞ VE ONLARA EKMEK VERMİŞ KENDİNCE.
MaşALLAH Elif sana.
Günlerden bir gün Bir insan gelmiş fıçının başına ve karıncayı görmüş.
-Ne işin var senin burada demiş ve karıncayı ezmiş yok etmiş.
Başka bir insan gelmiş fıçının başına, Karıncayı görmüş.
-Kimseye bir zararın yok sevimli hayvan hadi fıçı da mutlu olduğuna göre yaşa burada demiş.
Başka bir insan gelmiş fıçının başına . Karıncayı görmüş .
-Bir kaşık şeker serpmiş fıçının içine , yesin diye…
Bu üç insan kim mi?
Birincisinin adı : Bencil
İkinciye : Hoşgörü deniliyor
Üçüncü mü? : o sevgi işte…

Selam ve dua ile.