Bazı yazıları yazarken elim titrer; Sinirden ve öfkeden elbette...

Uzaydan bakınca güzel bir dünya görünüyor olabilir. Hatta uzaydakiler bizi imrenmiş de olabilir. Gerçeklerse çok başka. Biraz yakın gelin! Üç yanı denizlerle çevrili Türkiye'ye iyi bakın. Baktınız mı? Dost ve düşmanı da gördünüz mü?

Binlerce insanı şehit etmiş terör örgütünün etrafa mayın gibi saçılmış elemanları var. Bunlar aramızda avukat, doktor ve başka mesleklerle zehir saçmaya devam ediyor.

Birkaç gün önce İzmir'e terör sempatizanlardan biri sözde "kadın özgürlüğü" adı altında elebaşının cümlesini kullandı. Unutuldu! Unutuldu!

Neşe Öğretmen katledilirken hangi biri sesini çıkardı? Mümkün mü? Elbette değil. Türkler sesini çıkardığı an faşist muamelesi görüyor. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Kendi yurdunda garip mi oldu şimdi?

"Unutulan zulüm tekrarlanır."

Türkiye Tabipler Birliği başkanı başka bir vaka. Önce Öcalan'a özgürlük istedi. Yetmedi, Türk Silahlı Kuvvetlerine iftira attı. Şimdi düşünüyorum bunlar kaç bin gencimizin beynini yıkadı? Buna nasıl musade edildi?

Meşgulüz, Türk halkı Esra Erol'a gelen aile felaketlerine kilitlenmiş vaziyette. Çünkü tek sorunumuz bu!

Sanırım uyanma vakti. Önce birlik sonra yumruk zamanı. Kürt ve Türk sorununun köklerine bakılsın. Eminim topraktan kurtlar çıkacak. Bunlar ezeli düşmandan başkası değildir. Yıllardır başka ülkelerin maşası olan mikro ülkenin (Ermenistan) veba saçan politikası başımızı yeterince ağrıttı. Öcalan'ın gerçek soyadını hatırlayın.

Geniş pencereden bakmalı, gençlerimizin geleceği namına somut adımlar atmalıyız. Huzurlu ülkenin mutlu vatandaşı olmak istiyorsak güçlü, zeki ve çalışkanlık en yakın arkadaşımız olmalı!