Filler kalpleri kırıldığında üzüntüden ölebilirmiş. Tıpkı insan gibi...
Annemin elli senelik tabakları, bardakları, gözü gibi baktığı fotoğraf albümleri (hatta fotoğraftakilerin yakınlık derecesini unutmuş olsa dahi) öncesinde anlamsız dediğim her şey bugün beni düşündürüyor aslında. Vitrinimde en sevdiğim eşyalarım göz kırpmıyorsa onlar orada birer tutsaktır aslında.
Günün en güzel saatinde, bu herhangi bir an olabilir elbette, en güzel fincanımı alıyorum vitrinden, dünyanın en güzel kahvesini yapıyorum ve kısa da olsa günün güzelliğini düşünüyorum ve aniden aklıma karton bardak geliyor. Evet, karton bardak!
Günümüz "zamanı yakalayalım da nasıl olursa olsun" mantığıyla akıyor. Zamanın içindeysen zira bunun bir anlamı vardır. Yoksa yan yana koşmanın pek manası yok...
Her şeyi hızlıca tüketmek fikri her kiminse dünyaya en büyük kötülüğü de O yapmış sayılmalı. Ve her şeyin birbirine zincir olduğunu düşünürsek bu zincirden kurtulmak neredeyse imkansız artık.
Deniyorum, karton bardakla çayımı yudumlarken aslında bir tat almadığımı farkediyorum önce. Ama artısı da var, bitince çöpe atmak! Evet, tam da günümüz insanı gibi. Her şeyi çöpe atmak. Önce duyguları, sonra duygusuzca beslediği her şeyi...
İnsan emek verdiği her şeyi benimser, sever ve korur. Ya da önceleri öyleydi. Şimdi kendisiyle oldukça meşgul biraz da ego çalışması yapmış insanlarla daha çok çevriliyiz. Biraz mutlular, önce mutlular peki ya sonra?
İnsanlar karton bardak değil. Kumaşı ve kalitesi farklı olsa bile... Karton bardak suçlu değil, onun fikrini de alan yok zaten. Ama öyle insanlar var ki karton bardağa bile vefa duyar, içine bir iki çiçek diker.
Hızlı tüketim çağında dostluklar, arkadaşlıklar aslında tüm ilişkiler hasar aldı. Haklıyım naraları ile mutsuzum çığlıklarının yarışı hep bundan. O yüzden çayı ince belliye, işi ustasına emanet edelim. Filler üzüntüden ölmeden önce insan olduğumuzu bir kez daha hatırlayalım...