Anne babamız için yaşarız, aman çocuklarımın gözünde kalmasın diyerek onlar için yaşarız, işler dört dörtlük olmalı düşüncesiyle yaşarız, arkadaş ortamını bozmayayım onlara ayak uydurayım iç sesiyle yaşarız..
Hepimizin bildiği üzere insan ömrünün evreleri var. Çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık. Bu evrelerin çocukluk ve gençlik olan bölümlerinde kişinin daha çok kendi ekseninde yaşadığı ve diğerlerini kendine göre değerlendirdiği görülür. Yetişkin döneme girilmesiyle birlikte kişide “başkaları” dediğimiz kavram kendini göstermeye başlar. Özellikle iş hayatı ve evlilik bunun en önemli iki belirleyicisidir. Evlilik ve çocuk sahibi olmayla birlikte ebeveynler kendi yaşamlarından feragat ederek tüm yaşantılarını çocuklarına göre şekillendirirler. Yine iş hayatına dahil olunmasıyla birlikte yöneticilerin beklentilerine bağlı olarak kişi hayatının merkezinden uzaklaşmaya başlar.
İnsanın hayatını sürdürürken bir amaca bağlanması desteklenen bir durumdur. Yalnız amaç edindiğimiz konuların kapladığı yere dikkat etmek gerekmektedir. Bazen yaşantılarımız ipin ucunu kaçırmamıza, rüzgarda savrulup giden yaprak misali kontrolümüzü yitirmemize yol açabilir. Kısa vadede farketmediğimiz ve kontrol altına almadığımız bu durum uzun süreçte bizi çökkünlüğe sokabilir. Yaptığımız eylemlerden sıkılmaya, şikayetlenir hale gelmeye hatta öfke tepkileri göstermemize yol açabilir.
Her kişi yüreğinde üç yaşında “ben, ben, ben” diyen bir çocukla yaşar. Bu çocuğun sesine sürekli karşılık verirsek bencil bir insan oluruz. Bu tercih ettiğimiz bir sonuç değil elbette. Yalnız eğer hiç cevap vermezsek içimizdeki çocuk kendini gösterebilmek adına problem çıkarmaya başlar. Dönem dönem artan yorgunluklar, nedenini tespit edilemeyen ağrılar, hiçbir şeyden mutlu olamama, keyifsizlik gibi belirtiler “beni duy” mesajını içermektedir. Bu sesi duymak ve tedbir almak kişinin yaşam kalitesi adına çok önemli bir yere sahiptir. Şöyle düşünün emek vermediğiniz bir bitki canlı kalır mı ya da ne kadar iştahla açar çiçeğini? Hayır değil mi cevabınız. O vakit kendimiz için de bir şeyler yapmalı hayatın merkezinden uzaklaşmamalıyız.
Anne babamız, çocuklarımız, işimiz, eşimiz hayatımızda en değerli yerlere sahip olurken benliğimizi gölgeler halde büyümemelidir. Çünkü bu hal farkında olmadan altı boş değer olarak bilinçaltımızda onlara öfke duymamıza sebep olabilir. Bu hem kendimize hem de yakınlarımıza zarar vermekten öteye gitmeyecektir.
Neden kendimizi keşfetmekten kaçıyoruz? Hobileri gereksiz görüp zaman kaybı olarak mı değerlendiriyoruz? Çok istediğimiz bir eşyayı almakta ertelemeye gitmek haksızlık değil mi? Duygularınızı yaşamaktan korkmak gelecekte üzülmenize sebep olmayacak mı?
Bu sorularla baş başa bırakırken sizleri, içinizdeki üç yaş çocuğunuza iyi bakmanızı ve onu ihmal etmemenizi şiddetle tavsiye ederim. Ne de olsa bu hayat yolculuğunda en çok o kalacak yanınızda..