Ateş düştüğü yeri yakar. Düşününce çokça gerçekçi ve bir parça acımasızca söylenmiş. Kırk bir eve ateş düştü, kırk bir can canından oldu. İsimlerini bilmediğimiz karanlığın efendileri bir avuç kömür uğruna hayattan göçtü. O kömür kimi evleri ısıtacak, kimi evleri soğutacak...

Adaleti sorgulasak bile elimiz boş kalıyor. Kimin yakasına yapışsak? Hangi sistemle savaşsak? Zalim dünya mı, zalimlerin dünyasımı burası? Belki de her ikisi.

Onlarca cana mal olan o madeni kapatma kararı alındı. İhmal var mıydı? Bunlar araştırılacaktır büyük ihtimal. Ama önemli olan sonuç vermesi.

Hiçbir tazminat öleni geri getirmeyecek. Evine bir parça ekmek götürmek için en zor işlerde çalışan herkes elbette birer kahramandır. Hakları, hukukları sadece yasal olarak değil, insani olarak da korunmalıdır.

Biliyor musunuz, bir işi sonuna kadar devam ettirmiyoruz nedense. Bir olay oldu mu ortalığı bir ateş alır, üç dört gün sonra yine unutulur. Alınan tedbirler daima yetersizdir. Az iş, öz iş olsa yine yeter.

Yarım kalan hayatların yarım hikayelerini dinlemek ne kadar acıdır. Ama onları unutmak daha da acı olmalı. Elbette bu işin ciddi bir tehlikesi var ama neden bu konuda "iyi anlamda" başka ülkelere örnek olmayalım ki? Hep mi her zaman sondan birinci olacağız? Dört yanlış bir doğruyu hatta çok doğruyu götürür, unutmayalım.
Artık şeytanın bacağını kırmalıyız!