Sonsuz maviliğe açılan şehrimizi tepeden izliyorum. Deniz henüz yerinde ve hâlâ çok güzel. Ama kara parçası için aynı şeyi söyleyemiyorum. Zira beton, doymayan bir canavar gibi canlanıyor gözümde ve yakın zamana okuduğum bir kitap geliyor aklıma...
"Önemli olan kalanları korumak, daha da kıymete bindirmekti. Önemli olan benzeri gelmeyecekleri tüketmemekti."
Ayşegül Yalvaç
Edebiyatımıza yeni nefes getiren yazar, aynı zamanda tehlikeye karşı uyarıyor hepimizi. Okurken gözümde canlanıyor olaylar. Roman boyunca ister istemez Valentin'le bağ kuruyor okur. İnanılmaz bir maceranın içerisinde gerçekler yüzümüze sert rüzgar şeklinde çarpıyor.
Şimdiye kadar ekoloji hakkında bir çok yazılar hazırladık. İster gazete olarak, ister bireysel...elimizi taşın altından hiç çekmedik. Ayşegül Hanım'ın kalemiyle tanıştıktan sonra aslında bu yolda daha nicelerinin olduğunu gördük. Ama görmek yetmez, el ele verip bu orduyu büyütmek gerekir. Dünyamız; ülkemiz, şehirlerimiz ve denizlerimiz ciddi tehlike altında...
Kitabı biraz daha inceliyorum. Güzel Türkçe ile karşılaşıyorum. Aslında gündem olması gereken ikinci konu. Çünkü Ana dilimiz de en az dünyamız kadar tehlikede. Kısaltılmış kelimeler, yarım yamalak fikirler göz yorup, baş ağrıtıyor.
“Ortalama bir insansın, güzel şeylerin yok oluşunda parmağın var ama bunu görmezden gelmek için bahanelerin var.”
Bir İstanbul Efsanesi okurları, bizler- kötü gidişatın farkındayız...şehrimizi, denizlerimizi, yeşili ve maviyi geç olmadan korumaya çalışalım. Kesilen her Zeytinlik, denize atılan her atık yarın bize sert bir tokat olarak dönecek.
Yazarımıza anlamlı eseri için kendi adıma teşekkür ediyor ve başarılar diliyorum. Yeşil Alanya özlemiyle....sağlıkla kalın.