Gece 03.00 civarı. Yarım yamalak uykum. Aklımda bin bir türlü soru var. Cevapları bölük pörçük. Kalbim derseniz acı içinde. Buzdolabının önündeyim. Önce çikolata kavanozuna uzanıyor elim. Kaşığı kaç kez daldırdım inanın bilmiyorum. Sonra gözüme pasta ilişiyor. Eve gelirken almıştım. İki koca dilim götürüyorum. İçim yanıyor, asitli içecek alır rehavetimi diyerek dikiyorum kafaya şişeyi. Yatağa dönüyorum ama yatakta da sadece dönüp duruyorum…

Yukarıdaki örnekte kişi yemek yeme davranışını kendi içinde çözemediği yenemediği konu başlıklarının acısıyla birleştirmiş durumda. Hiç yaşamadığımız yabancı bir tablo da değil hani. Baş etmekte zorlanılan konular çözüm bulabilmek adına bizi türlü yollara sokabilir ve bu durum her zaman doğru olmayabilir. “Kontrolsüz yeme” de bunlardan biridir. Kişi yemek yerken üretilen mutluluk hormonuyla kendi mutsuzluğunu kapatmaya çalışır. Özellikle abur cubur olarak ifade edilen ve kısa zamanlı iyi hissetme sağlayan gıdalar kişi de olumsuz beslenme şeklini pekiştirecektir. Aynı zamanda bu tarz gıdaların alışkanlık yaptığı da aşikardır.

Yapılan araştırmalar bebeklerin her ağladığında annesi ya da bakıcısı tarafından beslenme ile karşılık bulması halinde ileriki yıllarda obezite yaşama ihtimalini arttırdığını gösteriyor. Bebek daha yaşamının ilk yıllarında üzüntünün devası yemektir algısıyla tanışmış olduğundan yaşamının her döneminde bunu çözüm yolu olarak görmeye devam edecektir. Oysaki yanlış beslenme bireyin başka bir üzüntü yaşamasına da neden olmaktadır. Hastalık aşamasından önce kişinin fazla kilolarını görüntü olarak kabul etmesi çok zordur. Bu durum sadece mutsuzluk yaratmaz. Aynı zamanda özgüvende ciddi yaralanmalara da sebep olur. Hatta hem yemek döngüsünden vazgeçmek istemeyen hem de görüntüsünü beğenmeyen kişi hiç istemediğimiz yeme bozukluklarından bulimia ile tanışabilir. Bulimia tıkanırcasına yemek yerken, yediklerini sindirememe halidir. Genellikle yemek yedikten sonra kişi kendisini kusturur, söktürücü ilaçlar kullanır, yoğun spor yapar. Artık yaşantısı kilo alıp almama üzerine kuruludur.

Bazen de yemek yemeye ilişkin bakış açımızda yanlışlıklar söz konusudur. Geçenlerde bir arkadaşımla otururken çantasından gofret paketini çıkardı. İçinden bana vermek üzere üç adet gofret uzattı. Bana bir tane yeterli dediğimde “bir tane neyine yetecek al şunları” diye ısrar etmeye başlayan arkadaşıma “ben bir tane yiyeyim eğer yetmezse senden isterim” dedim. Durdu ve şunları söyledi; “sanırım yanlışımı buldum (kendisi normalden biraz daha kilolu ve bu konudan çok bahsetmese de rahatsızlık duyuyor) ben hep yiyeceğimden çok daha fazlasını elime, tabağıma, porsiyonlarıma dahil ediyorum. Zannediyorum ki önce gözüm doymalı. Gözümü doyurmayan şey mideme nasıl yetecek? Aslında yediğim birçok şey ihtiyacımdan değil bakış açımla şekilleniyor. Küçük bir gofret örneği derin bir konuşmayla sürüklenip gitti o gün. Ben de bu haftaki yazıyla ufaktan kendinizi çevrenizi sorgulamanızı istiyorum.

“Yaşasın Yemek Yemek mi?” yoksa “Yaşasın Sağlıklı Yemek mi?