Bir gecede hayatımız nasılda değişiyor değil mi? Daha dün bütün derdimiz, tasamız referandum iken geçtiğimiz günlerde hayatımıza birden Varlık Fonu diye bir şey girdi. Deyim yerindeyse gündeme bodoslama dalış yapan bu fon karşısında tek bildiğimiz, güzide ülkemizin gerek ulaşımda, gerek iletişimde, gerekse finans sektöründe önde gelen firmaları kendine bağladığı. 
     Varlık Fonu nedir, ne zaman kurulmuştur diye şöyle bir baktığımızda aslında çokta uzun bir zaman önce kurulmadığını görüyoruz. Malum OHAL sürecinde olduğumuz için geçen yıl Ağustos ayında bir KHK (kanun hükmünde kararname) ile kurulan fondur. Şirketin 50 milyon lira olan kuruluş sermayesi, Özelleştirme Fonu'ndan karşılanmıştır. Başbakanlığa bağlı olan bu fon şirketinin en az 5 kişiden oluşan yönetim kurulu, başkan ve üyeleri ile genel müdürü başbakan tarafından atanmıştır. Şirketin kuruluş gerekçesine baktığımızda, dış kaynak temin etmek, büyük ölçekli yatırımlara kaynak sağlamak ve  kamuya ait varlıklarının ekonomiye kazandırılması olarak açıklanmıştır. Lakin kamuya ait olan kuruluşlar zaten ekonomiye kazandırılmış, faaliyet gösteren, faaliyetleriyle ekonomik değer yaratan kuruluşlardır. Dolayısıyla bu fona devredilmelerinin sağlayacağı ek bir katkı söz konusu değil.  Bu açıklama, parasız kalmanın ve borç bulamamanın itirafı niteliğindedir. “Dış kaynak temin etmek”,  yeni dış borç bulmak demektir.  
     Dünyada ki örneklerine baktığımızda bu varlık fonlarının çalışma prensibi tasarrufa veya daha doğru tabirle bütçe fazlası verilen miktarın bu fonda toplanıp değerlendirilmesine dayanır. Yani böyle bir fon şirketi kurmanız için bütçenizin fazla vermesi gerekiyor. Bir ülke eğer bütçe fazlası veriyorsa, bunu şu şekiller de kullanabilir: Harcamalarını artırır, mevcut vergi yükünü düşürür (bizde bu bütçemiz fazla verdiği için değil de seçim ve referandum önceleri olur), borçlarını erken ödemeye tabi tutabilir ya da Varlık Fonu kurarak bütçe fazlalarını buraya aktarır. Bu fonla ulusal ya da yabancı bazı finansal varlıkları satın alıp gelirlerini artırmaya çalışarak, gelecek kuşaklara refahı aktarma yoluna gidebilir. Lakin Türkiye Cumhuriyeti'nin bütçesi fazla değil aksine sürekli cari açık  (cari açık; kazandığından çok harcamak gibi bir şey) veren bir bütçe. 
     Bu Varlık Fonu eğer sizin çok aklınızı karıştırdıysa size şöyle anlatayım. Bir banka hesabınız var ve elinizde kalan paranın fazlasını bu hesabınıza yatırıyorsunuz. Peki, hesaba yatıracak fazla parası olmayan Türkiye hesaba ne yatırıyor? Ülkemizin çok değerli İktisadi Devlet Teşekkülleri (sermayesinin tamamı devlete ait) var. Birçoğu epey kar eden işletme ve şirketler, yani para kazandıran şirketler. Özelleştirme adı altında epey bir kısmı elden çıkarıldı ancak hala oldukça karlı, devlet bütçesine hatırı sayılır katkı sağlayan bu şirketleri hesaba yatırıyor hükümet. Bir nevi ekmek yoksa pasta yiyelim durumu.  O yüzden maalesef Türkiye Varlık Fonu, herhangi bir emtiaya ya da bir gelir fazlalığına dayanmamaktadır. Paramız yok ama kar eden enfes kamu teşekküllerimiz var; hop yatırdık hesaba. Yaşasın! Artık gelişmiş ülkeler gibi bizimde bir Varlık Fonu Şirketimiz var.
     Ayrıca çıkan Bakanlar Kurulu Kararı ile ne meclis, ne de Sayıştay tarafından denetlenemeyecek olan bu şirketin, hesap vereceği tek mercii başbakanlık. Zaten şirket başkanı, müdür ve üyelerini de başbakan atıyor bu kurumun. Fon’un gelirleri sıralanmış olduğu halde giderlerinin hangi alanlara yöneleceği konusunda yasada hiçbir açıklama bulunmuyor. İktisat Uzmanı Mahfi Eğilmez’in kendi blog yazısında yayınladığına göre Varlık Fonu için yeni bir gelir tanımlanmamaktadır. Bütçeye gidecek gelirlerin bir bölümü bu fona aktarılmış olacağından, bütçe geliri azalırken bütçe açığının artması kaçınılmaz olacaktır.
     Ülkemizde bir yandan büyüme yavaşlayıp diğer yandan enflasyon yükselirken, hem halkın hem de şirketlerin borç yükü artıyor. 2002 yılında hane halkı borcunun, hane halkı harcanabilir gelirine oranı yüzde 4.3 iken, bu oran şimdilerde yüzde 60 oranında bulunuyor. Yani kazandığımız paranın büyük bir bölümü ile borç ve taksit ödüyoruz.