Yıllar önce Alanyalı Rumlar’dan duyduğum bir hikayenin belgesini okudum geçenlerde. Alanya Belediyesi’nin yayımladığı ‘’Osmanlı Devrinde Alanya’’ adlı kitabı inceliyordum. Belgelerle, fotoğraflarla çok önemli bir çalışmaya imza atan başta Hüseyin Çınal ve Yaşar Yiğit Kaçmaz olmak üzere tüm emeği geçenleri ve Başkan Adem Murat Yücel’i tebrik ederim. 12 Nisan 1868 günü Ağaoğlu Mustafa Efendi’ye ait Kuyular Önü Meydanı’ndaki dükkanda başladığı anlaşılan yangın 3-4 saat içinde 200 dükkanı kül ediyor. Daha çok Müslüman Türklerin dükkanlarında etkili olan yangın Pazar akşamı saat sekiz sularında başlıyor.Rumların paskalyasına rast geldiği için Rumlar yangına müdahale edip mallarını kurtarmakta başarılı olamıyor. Duyan Türkler ise kuratarabildiği kadar malını kurtarmaya çalışıyor. Yangına müdahale işi ise mevcut 16 askere düşüyor. Onların da 1-2 tanesi hapishanede ve sandık muhafazasında görevli. Müdahale yetersiz kalınca kaledeki topçu bölüğü akla geliyor. Lakin mevcut 10 kişidir. Nöbetçilerden gayrisi de geliyor. Ne yapıldıysa olmuyor. Yangın kendiliğinden sönüyor. O dönemin Alanya ekonomisi düşünüldüğünde çok derin bir travmanın yaşandığı anlaşılabilir.
Belgeler kısmında yok ama benim canlı kaynaklardan dinlediğim yönüyle yangının çıkış hikayesi traji-komiktir. Alanya Çarşısı malum Kuyularönü meydanı Orta Çarşı cicarında yapılanmıştır. Fare musallat olmuştur. Hemen her dükkan Fare tuzağı kurar. Fırıncının birisi tuzakta Fareyi yakalar. Lakin ne yapacağını bilemez. Tuzağın üzerine Gaz Yağını döker ve ateşe verir. O arada her nasılsa yanmakta olan fare can havliyle kaçmayı başarır. Zahire dükkanlarına dalar oralarda da yangını çıkarır. Bu şekilde 3 koldan yangın hızla ilerler. Çarşı yanıp bittikten sonra Saraya Alaiye Kaymakamı Ahmet Rüşdü Efendi’nin gönderdiği yazılar ve yardım talepleri sayesinde belgelendirilmiş oluyor hadise.
Allah beterinden saklasın. Mübarek Cuma günü nereden çıktı şimdi bu hikaye demeyin. Alanya’da şu anda o yangından daha büyüğü var. O zaman 200, şimdi belki 2000 dükkanda yangın var. Dükkanlar yanıyor, ocaklar sönüyor, mahpushaneler doluyor, yuvalar yıkılıyor. O zaman da söndürememişiz yangını. Bugün de sönmüyor. Lakin bugün bir telgraf çekenimiz, bir halimize tercüman olanımız yok. Bizler ise sadece kendi dükkanımızdan mal kurtarma peşindeyiz. Sen söyleme ben söyleme kim söyleyecek kriz var yangın var diye…. Hoşçakalın