Ekosistemin en önemli unsurlarından birisi olan ve kendini yenileyebilen ormanlar, birçok canlı türüne yaşam alanı olduğu gibi aynı zamanda mevcut yetişme ortamı koşullarının (toprak ve iklim) iyileştirilmesini ve devamlılığının sağlanmasını da güvence altına almaktadır. Ekosistemin diğer adıyla ekolojik dengenin çeşitli nedenlerden dolayı tahrip edilmesi; toplum yaşamını ciddi boyutlarda tehdit eden kuraklık, erozyon, sel ve taşkın gibi çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden olmuş ve bu olaylarda orman kaynaklarının toplum sağlığını korumadaki öneminin, daha geniş çevrelerce ifade edilmesini sağlamıştır Ülkemizde özellikle Hatay’dan başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul’a kadar uzanan kıyı bandı orman yangınları için en riskli bölgeyi oluşturmakta ve yaklaşık 12 milyon ha’lık orman alanı yangına çok hassas bölgelerde yer almaktadır. Son 10 gündür yanan orman alanlarımızın ölçeği ciddi boyuttadır. Aslında yanan sadece orman değil, flora, fauna, en önemlisi de toprak ana’dır. Oluşumu binlerce yılı bulan, verimli kısmı üstte bulunan topraktır. Yangın esnasında toprak yüzey sıcaklığı 90 derecelere kadar çıkmaktadır. İşte yangın esnasında bu yüksek ısıya ulaşan toprakta, faydalı mikroorganizmalar, bakteriler, mantarlar maalesef çoğunluğu yaşamını yitirir. Buda toprağın verimsizleşmesi demektir, toprağın yarasını tedavi etmesi için yıllarca sürecek zaman demektir. Haa, Yangın biter, soğutma çalışmaları tamamlanır, en kısa sürede yeniden ağaçlandırma faaliyetlerine başlanır, ancak, ormanların eski haline ulaşması, humus ve organik maddece zengin yapıya çıkması, toprak faunasının yeniden zenginleşmesi 20-25 yıllık bir süreç demektir. Bu süreç, koşullar normal giderse gerçekleşir, yani iklim koşulları (özellikle istikrarlı yağış rejimi). Oysaki küresel iklim değişikliği ve küresel ısınma, beraberinde yağış rejiminide menfii yönde etkiledi, artık yeteri miktarda yağmur-yağış yok, yağış oranları değişti-düştü, Buda, yeraltı su rezervlerinin ciddi şekilde olumsuz etkilenmesi anlamına gelmektedir. Yer altı su kaynakları azalmış, yağış rejimi bozulmuş, üstüne üstlük yanan orman sahaları tesis edilecek, rehabilite edilecek, Yapılacak çalışmalarda, toprağın mikrobiyal faaliyetine katkı vermek mümkün mü? Tabii ki mümkün ama ekonomik olur mu? Küçük bir örnekle hareket etmek gerekirse, Devlet, yanan orman alanlarında, leonardit ocaklarının işletmesini kendisi alsa, çıkan leonardit ürününü , yanan orman alanlarına dekara 50-70 Kg /da gelecek şekilde verip, yanan toprakla karıştırsa, akabinde fidan dikimini tekniğine uygun yapsa, her şey yoluna girebilecek mi? Sulama nasıl olacak, taşıma su ile ne kadar bakım yapabileceğiz, yaz döneminde taşıma su ile sulama yapmak ne kadar ekonomik, orman alanları içerisindeki FLORA-FAUNA YANMIŞ, ESKİ HALİNE DÖNMESİ çok uzun yıllar alacak, Yetkililer !...Aklı selim hareket edip, bilime önem verip, kamu-özel sektör işbirliğini esas alıp, tüm paydaşlarla işbirliği-gönül birliği- köprülerini kurup, bilimsel temelli çalışmaya başlamalıdır, öncelik, bilim olmalı, işin erbapları işin başında olmalıdır, işin başında liyakate uymayan yapılar-şahıslar sadece zaman ve enerji kaybettirecektir. Çözüm kolay, aklın yolu bir, işi bilenler ile güzel bir organizasyon, yetki ver-sorumluluk ver-hesap sor formülü ile kolları sıvamak gerekecektir. Çünkü iklim değişikliği ile yanan ormanlarımız aynı zaman diliminde sorun oldu, işimiz 2 kat daha zora girdi !. Doğa düşmanımız değil, biz düşman olduk, kendimizle savaş dönemi, Tek bir çözüm var oda bilim.