Hepimizin hayatımızda sıklıkla kullandığımız ancak çoğu zaman farkında bile olmadığımız iletişim yöntemimizden bahsedeceğim. Şiddet yüklü iletişim. Bu durum ne yazık ki bireyleri tetikleyerek çatışma olması kaçınılmaz bir hale getirmektedir. “Niye böyle dedin?”, “Niye şunu yaptın?”, “Senden adam olmaz!”, gibi ifadeler bu anlatımıma sadece birkaç örnek. Eleştirel ve yargılayıcı ifadeler sözel, psikolojik vb. şiddet türleri olarak karşımıza çıkarken bu durumu regule edebilmek mümkün.
Regule edilerek konuşmak birbirini dinleyerek anlamakta saklıdır. Anlaşılan duruma istinaden harekete geçmek elzemdir. Kelime anlamı ayarlamak ve düzenlemek olan regülasyonu bir örnekle pekiştirelim. Ev içinde zaman konusunda rahatsızlıkları olan eşlerin bu durumu farkına varıp birbirlerinin istekleri doğrultusunda ve kendi istekleri doğrultusunda düzenleme yaparak ilerlemeleri bir regülasyondur. Çok işlevseldir.
İletişimde bir mesajı verirken 4 seçenek ön plana çıkar: 1. Kendimizi suçlamak. 2. Başkalarını suçlamak. 3. Kendi duygularımızı anlamak. 4. Başkalarının duygu ve gereksinimlerini sezimlemek. Bu 4 seçeneği örneklendirelim. A kişisinin B kişisine yalan söylüyorsun dediğini düşünün. Bakınız suçlayıcı dil kullanıyor. Birisinin size suçlama yaptığını düşünün. Ne hissedersiniz? Kötü hissederim dediğinizi duyar gibiyim. Kendimizi suçlamak da en az başkalarının bizi suçlaması kadar kötü bir durum olabilir. Suçlayıcı dil işlevsiz ve çatışma odaklı bir yaklaşımdır. İlerleme sağlamaktan uzak bir dildir. Herhangi bir olay yaşadığınızda bu durumun size hissettirdiği duygular, kendi duygularımızı tanımak adına güzeldir. Başkalarının duygularını anlamak da onu anlamanın ilk aşamalarıdır. Kendimizi anlamak ve başkalarını anlayabilmek için empatik yaklaşım sağlamamıza yardımcı olacaktır. Başkaları bizim onu anladığımızı anlayınca sinerji oluşacak ve etkileşim yüksek düzeyde seyredecektir. Dolayısıyla 3 ve 4. öncülleri yapabilirseniz kendi mutluluğunuzu ve olgunluğunuzu bulabilir başkaları ile ilişkilerinizi kuvvetlendirebilirsiniz diye düşünüyorum.
Şiddetsiz iletişim kuramcısı Marshall Rosenberg bunu 4 aşamada yapıyor: 1. Gözlem. 2. Düşünce. 3. Duygu. 4. Gereksinim. Örneklendirecek olursak: rutin olarak eve geç gelen bir eş figürü düşünelim. Örneğin Ahmet adlı kişinin eve geç geldiğini varsayalım. Ve eşi Ayşe’nin Rosenberg’in kuramına göre şiddetsiz iletişim kullandığını düşünelim.
1. Gözlem:
“Ahmet son zamanlarda eve zamanında gelmekle alakalı ciddi sorunlar olduğunu görüyorum.“ gözleminizi aktardınız.
2. Düşünce:
“Bildiğin gibi eve zamanında gelmek, sorumluluklarına riayet etmen de ve evlilik hayatında önemsenen konular.” işin içine düşüncenizi kattınız.
3. Duygu:
“Açıkçası bu durum beni hem şaşırtıyor hem de hayal kırıklığına uğratıyor. Çünkü senin evliliğimizle alakalı planların olduğunu biliyorum ve arada bir çelişkinin olduğunu görmek beni üzüyor.” duygularımızı anlatmamız karşı tarafın bizi anlamasında işlevsel bir yöntem olacaktır.
4. Gereksinim:
“Bundan sonra senin eve zamanında gelmene çok ihtiyacım var. Bu konuda destek ihtiyacın varsa bunu benden talep edebilirsin. Ama yarından itibaren akşam saat 20:00 de eve gelmiş olmanı rica ediyorum. Bundan sonra bir süre bu durumu gözlemleyeceğim. “ diyerek dört öncülü sağlam zeminde karşı tarafa aktardığınızda eşinizin sizi anlaması ve kendinizi anlatmanız kolay hale gelecektir.
Niye geç geldin? Neredeydin? Her seferinde böyle yapıyorsun? Yine mi oyun?, gibi ifadelerden ne kadar farklı öyle değil mi? Suçlama, kızma, bağırma, yargılamadan uzak, ne istediğini bilen ve net bir şekilde ifade etmek sanıldığı gibi zor değil. Yukarıdaki örnekten güç alarak bu dinamiği hayatınızda uygulamanızı dilerim.
İlet-işim dinamiği kuvvetli bireyler daha mutlu ve huzurlu, stres seviyeleri az seyreden bireyler oldukları yapılan araştırmalarca ispatlanmıştır. Hepimiz daha mutlu, huzurlu ve optimum seviyede stres ile hayatımızı idame ettirmek isteriz. Anlattıklarımı uygulamakla bu durumu yaşamanız mümkün. Harekete geçin ve bir yerlerden başlayın. Sevgiler.