Büyük sermaye birikimlerinin yaşandığı ve kamu-özel ayrımının oturduğu ülkelere baktığımızda, onları dünyanın geri kalanından ayıran bazı hususiyetlerin olduğunu görürüz. Bu toplumların en büyük özelliği, güç ve zor kullanma yetkesini kendinde toplayan, devlet otoritesini sınırlandırabilmeleridir.

Peki. Bu ihtiyacın sebebi nedir? Güç kullanma öyle bir yetkedir ki, bu yetke bireylerin kendilerinde toplandıklarında, sınırlandırılamayan bir şiddet sarmalı ortaya çıkar. İşte, bu şiddet sarmalında kurtulmak ve insanların kendilerini serbestçe geliştirebilecekleri bir toplum oluşturabilmek için bu yetke devlete teslim edilir. “Şeriatın kestiği parmak acımaz.” Yani güç kullanma bir otoritenin tekelinde olduğunda, yıkıcı intikam hırsı ortaya çıkmaz ve bireysel şiddet cezalandırıldığı için, suçun cezalandırılacağı yaygın bir duygu haline gelir. Böylelikle kamu barışı oluşur.

Denetimin amacı nedir? Kamu barışını sağlaması için zor kullanma otoritesini bulunduran devlet denetlenir. Çünkü, bu otoritenin amacı dışında kötüye kullanılması ihtimali de vardır. Hatta bunu ihtimal kabul etmekte saflıktır ki, bugün dünyanın kahir ekseriyetinde vaziyet budur. Bir elementi atomlarına ayırırsanız, ondan doğacak enerji tahrip edici olur; fakat bu işlem kontrollü yapılırsa, ondan yapıcı bir enerji elde edilir. Güç kullanma yetkisi de böyledir; kimde olursa olsun kontrol edilmezse, tahrip eder.

Bu yetkinin denetlenmesi önemli ama bunu Türkiye’de niçin yapamıyoruz? Bu soruyu cevaplamak için Nazım Hikmet’in “Duvar” adlı şiirinden bir mısrayı sizinle paylaşmak istiyorum:

Orada,

O duvarın dibinde

Bizimkinlerin bağlandı kolları

Nazım Hikmet’in duvar kelimesi ile kastettiği: ilk defa bir arazinin etrafını çeviren ve o araziyi geri kalandan, yani kamusal alandan ayıran duvardır. Bu duvar, mülkiyet hakkını ortaya çıkarmıştır. Mülkiyetin olduğu yerde, kişinin emeği mala; malı da başka bir mala veya paraya dönüştürebileceği fırsatlar ortaya çıkar. Ancak kamu barışını sağlamayı taahhüt eden devlette, bu maksadı temin için VERGİ salar. Vergi, zor kullanma yetkisinin mülkiyet hakkı üzerindeki tecellisidir; bu nedenle sınırları belli olmalıdır. ABD tarihini tek cümleye sığdırmanız istense, rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz: “taxation without representation” yani temsil edilmeden vergi salınamaz. Amerika kolonilerinden, Avrupa savaşlarını finanse etmek için ödedikleri vergileri artırmaları istendiğinde, bir koloni olarak değil; Britanya’da olduğu gibi meclisin oluşturulmasını ve vergilerin meclis tarafından onandıktan sonra alınabileceğini öne sürdüler. Bu talepte, ancak sermayesini bağımsız olarak kazanan menfaat grupları bulubailir. Yani, denetimin birinci koşulu, bağımsız sermayedir. Servetini oluşturmakta devletin desteğini alan bir sermayedar, bu servetin devletin istediği gibi vergilendirmesine karşı çıkamaz; denetim talep edemez. Bugün ülkemizde denetim mekanizmalarının çalışmamasının yegane sebebi, Türk burjuvazisinin devlet desteğiyle oluşması ve devamının da ondan elde edeceği menfaatlere bağlı olmasıdır. Bu nedenle Türk burjuvazisi, devletten ne hesap sorabilir; ne de denetim talep edebilir.