" Sözden ağırı yok derler, peki yaprak kadar ağırlığı yoktur desem? Sayısız kelimenin rüzgarda savrulduğunu iddia etsem?Geceyle kavgalı gündüzle küsüm ben. Görünen doğruyla saklanan yalana gülsem? Konuşulan adaletin koca bir yalan olduğuna yemin etsem?! "
Şimdilerde herkes yap-bozun kayıp parçası gibi , oynanan oyunun kuklası gibi. Yapılan işlerin gereksizliği gibi sahte. Sitem ve öfkeyle karışık sözlerin dünyayı değiştirmeyeceği kesin. Oysa büyük bir değişime gerçekten ihtiyaç var.
Doğu Türkistan köşeye kıstırılmış, soydaşlarından bir destek bekliyor. Çin işkencesi diye bir tabir var, düşünmesi bile korkunç. Neredeyse 60 yıldır süren bir zulüm var. Uygur Türkleri çaresiz. On yıllardır verilen mücadeleden yoruldular mı dersiniz? Onlara çok mu uzağız, onlardan çok mu ırağız?
Kendi sorunlarımız varken başkalarını düşünemeyiz diyenleri hiç anlamadım. Başkası kim, özün kim? Dünyayı güzellik kurtaracak diyenler de bilir dünyayı iyilik kurtaracak. Bir şık daha var, korkarım dünyayı kötülük ve hırs bitirecek. Süper güçe dönüşen Çin başları çok ağrıtacak. Şimdilerde tahtı sallanan dev bir devlet-i çok aratmayacak belki de.
İnsan, bana dokunmayan yılandan ve yalandan yana. Başı ağrıyacak diye korkar oysa vicdan sızısı hepsinden beter.
Olan biteni üzüntüyle izlemek, genç insanların kurşuna dizilişine uzaktan şahit olmak, Mavi Ay Yıldızı görmezden gelmek yıllardır sağır vicdana ağır gelsin artık. Kampları duymayan kalmadı, yapılan işkencelere bir dur demek gerek. ABD dahi Çin'i kınarken son dönemlerde bizden çıt çıkmaması büyük bir ayıp.
Politik kirliliği çözemem, siyaseti de siyasileri de çok samimi bulmam. Tiyatro sahnesini ise çok iyi tanırım. Şimdilerde kapalı olsalar da oynanan amatör oyunları sıkı takip ederim.
Söylenen sözleri anlayan anladı ama çözümü ne yazık ki biraz uzakta. İster ülke içi ister ülke dışı, bu cihan bizim, insanlığın...