Biliyorsunuz ki bir önceki yazımda kafaya takmamanın nasıl yapılabileceği konusunda bir yazı kaleme almıştım. Bu yazım ise önceki yazımın devamı niteliğinde tamamlayıcı bir çalışmadır...
Çok fazla düşünüyorsun. Zannediyorsun ki bir konuyu çok fazla düşünürsem o konu çözüme kavuşacak. Hâlbuki düşüncelerinin yüzde doksan dokuzu çöptür. Şöyle düşünelim yarın olacak bir şey var. Ve sen bir gün öncesinden, bir hafta öncesinden ya da bir ay öncesinden kaygılanmaya başlıyorsun. Zaten o kötü şey olacaksa, olacaktır. Öncesinden kaygılandığın zaman, hem kaygılandığın şey olacak onun için kötü hissedeceksin. Hem de var olan şu günün, şu anın kötü geçecek. Bunun arkadaşında şöyle bir ön kabul var bence. Yeterince düşünürsem o mevzu hallolacak. Ama böyle bir şey yok. İlk başta bu şeyi değiştirmemiz lazım.
Diyelim ki bir sunum yapacaksınız. Ve bir ay öncesinden düşünmeye başlıyorsunuz. Kendimize şöyle telkinler verirsek işlevsel olacaktır. Zamanı geldiğinde zaten yapacaksın. Kendimize sormamız gerekenler. Elinden geleni yaptın mı? Bu konuda daha önce bir tecrüben var mı? Bu sorulara evet tarzında cevaplar veriyorsak, şuanda düşünmem bir işe yarayacak mı? Sorusunu soralım kendimize. Muhtemelen hayır diyeceğiz. Bu düşünceyi kafamızdan atabilmek için neyle uğraşıyorsam ona odaklanmaya çalışıyorum. Artık bu konuda kendimi disipline ettim ve düşünceler son ana kadar gelmiyor. Mevzu olunca iyi ya da kötü bir şekilde oluyor zaten.
Eğer ki kafana taktığın şey insanlarla ilgiliyse genelde orada sona ermemiş bir duygu vardır. Diyelim ki birisi sana kötü bir şey söyledi. Birisiyle ilgili yarım kalan bir çatışman var. Böyle şeyler kafaya çok fazla takılır. Bana niye böyle davrandı. Bana niye böyle dedi. Niye böyle bir surat yaptı. Çünkü bu ifade edilmemiş duygu yarım kalıyor. Yarım kalan şeylere zihnimiz her zaman tekrarlama eğilimindedir. Çünkü yarım kalmaya ve belirsizliğe tahammülü yok zihnimizin. Ne yapacak? Durmadan kendi kafamızda senaryolar yazmaya başlayacaksın. Şöyle deseydim, şöyle yapsaydım. Bunun tek çözümü makul bir şekilde o yarım kalan hissin muhatabı olan insanla konuşmak. Sen bana niye böyle dedin. Ya da sen böyle dedin ben böyle hissettim. Bir sonuca varmasına gerek yok. O an o çatışmanın çözülmesine de gerek yok. İçinde kalan duygu dışarı aktarıldığı zaman o duygu kafana takma mevzusu da sona erecektir. Ama sen içinde onca duygu kırıntısı ve kalıntısı bıraktığın zaman kiminle ilgili böyle yarım kalan bir iş olursa o mevzu geceler boyu ve günler boyu senin kafandan çıkmayacak ve zihnini meşgul edecektir.
Bazen de gelecekte seni beklediğini düşündüğün olumsuz şeylere çok fazla üzülürsün ve bunları kafaya takarsın ya işimden atılırsam ya sevgilimden ayrılırsam ya da ailemden sevdiğim birini kaybedersem. Böyle durumlarda aslında ben şöyle düşünüyorum. Yıllardır danışanlarda karşılaştığım senaryo şu. Asıl korkunun arkasında başka bir korku vardır. Ben şöyle derim. Diyelim ki çok korktuğun şey başına gelirse ne olur? Mesela annen ya da babanı kaybedersen ne olur? Genelde ilk cevap şudur. Mahvolurum ya da biterim gibi cevaplar. Tamam, o anki duygusal şey budur. Sonrasına hayat senin için nasıl devam eder? Ben yalnız kalırım. Peki, yalnız kaldıktan sonra ne olur dediğimde ise, hayatla baş edemem ve zorlanırım. Ne yapıyor aslında insan. Anne ya da babasını kaybetmekten korkan insan hayatla tek başına mücadele etmekten korktuğunu ve yetersiz olacağından korktuğunu ifade ediyor. Başka bir örnek vereyim. Mesela adam işinden atılmayı kafasına takıyor diyelim. Aç mı kalırsın diye sorduğumda hayır bir birikimim var. Öyleyse peki? O zaman eşim beni terk eder. Çünkü eşim bu konuda çok dikkatlidir. Ben çalışmazsam bu konuda bana destek olacağını zannetmiyorum. Aslında kişinin işten çıkma korkusu onun eşinin kendisini terk etme korkusu. Sende böyle kafaya taktığın şeyler olduğunda bu sorgulamayı kullanabilirsin. Öyle olursa ne olur? Gibi. Asıl korkuya ulaşana kadar bu soruyu sorabilirsin. Öyle olursa ne olur sorusuyla ana korku bulunabilir. Asıl korkunu bulduğun zaman ona yönelik bir çözüm geliştirebilirsin.
Kafaya takmak ile alakalı güzel bir yaklaşım vardır. “En kötü ne olur.” Bu öyle güzel bir cümle ki. Zor zamanlarında bunu kendine sorduğun zaman içinde ki ateşe bir su serpiyor ve seni rahatlatıyor.
İnsan çok adaptif bir varlık. İyiye de çok çabuk alışıyor. Kötüye de çok çabuk alışıyor. Kafana taktığın mevzularda en kötü ne olabilir diye sorduğun zaman bir süre sonra o durumlara da alışacaksın. Hayat akıp gidiyor. Bu da geçer ya hu! Diye bir tabir vardır. İyi şeyler de, kötü şeyler de bir miktar sonra geçip gidiyor.
Hayat aslında iyi ve kötü şeylerin ortalaması. Bir birimizden çok farklı değiliz. Bir birimize yakın bir seviyede seyrediyor aslında bütün durumlar. Kafana takmak ile alakalı zorlandığını düşünüyor ve aşmakta zorluk yaşıyorsan bir uzmandan destek almanı öneririm. Sonraki yazılarımda görüşmek umuduyla. Sevgiler.