Meslek yaşamım boyunca, “salladığı zaman mangalda kül bırakmayan” çok insan tanıdım…
Özellikle de “siyasetçi” kısmından…
Rahmetli Erbakan Hoca bir zamanlar “Konya’ya deniz getireceğim” bile demişti…
“Deniz” dediğim “Deniz isimli bir dansöz” falan değil…
Bildiğiniz “deniz”, hani şu yanı başımızda duran ve Alanya’ya hayat veren masmavi güzellik…
Bizim Konyalılar da “deniz getireceğim” diyen rahmetliyi dakikalarca çılgınlar gibi alkışlayıp, “Başbakan Erbakan” diye bağırmışlardı hiç unutmam…
Kendimi ayırmıyorum, şahsım da dahil olmak üzere kafa kağıdındaki “doğum yeri” hanesinde “Konya” yazanların “akıl-fikir” seviyelerini varın siz hesap edin artık…
Doğrusunu söylemek gerekirse, “sallamak” eylemini, tıpkı rahmetli Erbakan Hoca’da olduğu gibi bazı politikacılara çok da yakıştırırım…
İyi durur üzerlerinde “sırıtmaz”…
“Amma salladı haaa” diye gülesi gelir insanın, “şirinlik” katar yani…
“Salladığını” bilirsin ama “bilmemezlikten” gelip sırıtarak, “ne güzel salladı” diye mel mel bakarsın suratına…
“Sallamak” eyleminin bu türünde biraz “masumluk” da vardır aslında…
Tıpkı bizim Konyalıların “deniz getireceğim” diyen rahmetli Erbakan Hoca’ya inandıkları gibi, inanan inanır, inanmayan güler geçer ve zamanı gelince de sandıkta “hesabını sorar”…
Ancak…
“Sallamak” eyleminin bir de “farklı” boyutu var ki, en tehlikeli olanı da bu…
“Başı sıkışınca sallamak”…
Yalan söylemeye, hatta “iftira atmaya” kadar gider bu yol…
Daha çok da bir işi “beceremeyen”, görevinin gereğini “layıkıyla yerine getiremeyen”, bu nedenle de ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemeyerek, “eli ayağına dolaşan” tiplerin başvurduğu “tehlikeli, çıkmaz” ve “karanlık” bir yoldur bu…
Bu yola girenler, ne yaparlarsa yapsınlar, nasıl “kıvırmaya” çalışırlarsa çalışsınlar, eninde sonunda “acı gerçeklerle” yüzleşmeye mahkumdurlar…
Tıpkı bizim Antalya Büyükşehir Belediyesi Alanya Koordinatörü olan “janjanlı prensimiz” Nurettin Uludağ gibi…
Ne demişti prens hazretleri…
“Konaklı ve Okurcalar bölgesine iki gün boyunca su verilememesinin nedeni, su depolarındaki vanalara yapılan sabotajdır, bunu yapanlar cezalarını bulacaklar”…
İşte bu “sabotaj iddiası” yukarıda izah etmeye çalıştığım “sallamak” eyleminin “şirin olmayan”, tam aksine “en tehlikeli” boyutuna “en baba” örnek oldu…
Sabotaj-mabotaj yok çünkü…
Bizim “janjanlı prens” başı sıkışınca fena sallamış anlayacağınız…
Araştırıp öğrendim, işin aslı şu…
ASAT’ın o bölgedeki su depolarına enerji, yani “elektrik veren” özel bir trafosu var…
“Beton direk trafosu” deniliyor buna…
Bu gibi özel trafoların “bakım, onarım” konularındaki sorumluluk ise tamamen “trafo sahiplerine” ait…
Bu konuda AKEDAŞ’ın hiçbir sorumluluğu yok yani, trafo “özel trafo” çünkü…
Bu bir…
ASAT’ın “özel trafosu” var ama gelin görün ki, bizim “janjanlı prens” ve ekibinin, böyle bir trafoya sahip olduklarından “haberleri yok”…
Evet evet yanlış okumadınız “haberleri yok”, bilmiyorlar…
En azından “arızanın patlak verdiği” ilk anlarda haberleri yok, sonradan öğreniyorlar…
Öğrendikten sonra “anaaa bizim özel trafomuz varmış” diyerek, trafoya bakmış olacaklar ki, “sigortaların patlamış” olduğunu fark ediyorlar…
Bu iki…
Bizim “janjanlı prens” sağda solda güya “sabotaj yapan” hainleri arama pozları verip, “mağdurum da mağdur” ayaklarına yatarak Alanya kamuoyunu "yanlış" yönlendirip "oyalamaya" çalışırken, “sigortası patlayan” trafo ancak iki gün sonra tamir edilip, çalıştırılabiliyor…
Konaklı ve Okurcalar bölgesinde yaşayan vatandaşların iki gün boyunca “susuz kalmalarının” altında yatan “asıl neden” bu işte…
“Anaaa bizim özel trafomuz varmış” dedikten sonra, patlayan sigortaları ancak iki gün sonra tamir edebilme becerisi göstermek yani...
Bu üç…
Sevgili prens hazretleri...
Başın sıkışınca madem sallayacaksın, bari “destekli salla”…
Alanya gibi kocaman bir kentin “koordine edilmesine yardımcı olmak görevi” bu şekilde “desteksiz sallamakla” yürümez…
“Hayali senaryolar” yazarak, suçu günahı olmayan insanlara “çamur atarak” hiç yürümez…
O senaryoyu adamın “elinde patlatırlar” ki, adın “janjanlı prensten” sonra “Bombacı Nurettin’e” çıkar, benden hatırlatması, bu da dört olsun...
Bu arada…
“Su depolarına yapılan sabotaj ve çokoprens” başlıklı ilk yazımdan sonra marketlerdeki “onlu çokoprens paketi” satışlarında “patlama” olmuş…
Şimdi benim de canım çekti valla…
Çokoprensi su bardağına doldurulmuş çayın içine “bandırarak” yemesi çok güzel oluyor…
Size de tavsiye ederim…