Ne çok görevimiz var şu hayatta ne çok insanla bir araya geliyoruz ömür yolculuğunda.. Bir sürü rolümüz var. Biri bitip diğeri başlıyor hatta bazen aynı anda birden fazlasına bile ev sahipliği yaptığımız oluyor. 

Peki hakkını veriyor muyuz, gerçekten üstesinden geliyor muyuz? Hadi gelin analiz edelim, biraz düşünelim üzerine..
İlk aşama çocukluk. Oyun oynamak, cıvıl cıvıl etrafta gezmek, evin neşesi, umudu, sesi sedası olmak görevlerimiz. Televizyonun, tabletin karşısında büyülenmiş gibi çakılı kalmak, dört duvar arasında verilen yönergelerle robot gibi yaşamak da nereden çıkmıştı?
Hadi şimdi genç olalım. Duygularımızın düşüncelerimizin gelişmesi ve buna bağlı olarak değişmesiyle daha olgun, sorumluluk sahibi, attığı adımlardan emin olan, kişisel kararlarında anne babaya olan saygınlığı göz ardı etmeyen bir profildi olmamız gereken. Oysa hiçbir şeyi umursamamak, kendi dışında kimseyi kabul etmemek, sorumlulukta koşar adım kaçmak, anne babayı küçümsenecek kadar değersiz bulmak da nereden çıkmıştı?
Yetişkin olalım o vakit. İşinde gücünde olan, yerinde söz söyleyen, kendi dışında eş ve çocuklarına da sahip çıkan, hedefleri olan ve bu yolda çaba harcayan, eylemlerini geleceği düşünerek planlayan birini hayal ediyor insan. Oysa bireyselliğini önemsemek, iş beğenmemek, şikayetçi olmak, başkalarının mutsuzluğunu gözetmek bir de bundan keyif almak, sadece bugünü düşünüp umarsızca yaşamak da nereden çıkmıştı?
Yaşlılık mı dediniz? Çocuklarıyla gurur duyan, eşiyle birlikte şükür içinde zaman geçiren, torunlarının arkasını kollayan, herkese tecrübesiyle destek olan bir amca bir teyze idi aklımızda. Oysa arayıp sorulmamak, eşinden uzak kalmak için sokak sokak, mekan mekan dolaşmak, torunlarını gürültücü bulmak, herkese öfkeyle bakmak da nereden çıkmıştı?
Ve ölüm. “Yüzlerce insan gelmiş cenaze namazına, ne iyi insandı, Allah razı olsun ondan, çok iyiliğini gördüm, zamansız oldu ölümü, zor olacak herkese,” konuşmalarını duymak, yürekten gelen haklarımız helal olsun nidasının gökyüzünde çınlaması, sessiz ve derinden göz yaşlarının akmasıydı istenilen. Oysa aile üyelerinin soğuk ve sessiz taziyelerini aldığı, birçok kişinin ölünün arkasından konuşulmaz ama çok çektirdi, gün yüzü göstermedi, canını yakmadığı kimse kalmadı, öldü de rahat nefes aldılar cümlelerini duymak nereden çıkmıştı?
Şimdi sorarım size hoş bir sada bırakmak mı yoksa boş bir hayat bırakmak mı? Dönüp bakın bir kendinize, zihninize, yüreğinize. Ve eritin taşlaşmış buz kütlelerini, bırakın çağlayan misali aksın, yol olsun hem size hem sizin hayatınızdaki herkese.