Birçok danışanın adeta joker sorusu haline gelen “Hocam ben şimdi ne yapmalıyım?” ifadesi, psikoterapist olarak bizlerin net ve keskin cevap bekleyen danışanların olduğunu düşündürmektedir. Aslında birçok psikolojik kökenli vakalarda net ve keskin cevaplar yoktur. Ve her soru danışanın kendi özel durumuna münhasır spesifik cevaplar içermektedir.
A danışanı seanslarda birçok durumdan söz etmiş ve seansın sonlarına doğru da malum soruyu sormuştu. Aslında seans içerisinde geribildirimler vererek neler yapılabileceği, nasıl regüle edilebileceği konusunda danışan güçlendirilmişti. Fakat danışanlar adeta net ve keskin cevaplar beklemekteydi. Ve hoca bunu yapmamı istedi bende yaptım veya yapacağım edasıyla hareket edecekleri söylenebilirdi. Ancak şunu belirtmek isterim ki; psikoterapistler danışana ne yapması gerektiğini söylemezler. Psikoterapist danışanın elinde ki bir el feneri gibidir. Danışan karanlık yolda ilerlemektedir. Ve psikoterapist danışanın önünü aydınlatmaktadır. Danışanın nereye gideceğinin kararına varacak olan yine kendisidir. Çünkü danışanı en iyi tanıyan yine danışanın kendisidir.
Psikoterapist, danışana iç görü kazandırır, farkındalığını arttırır ve kendisini yakından tanımasına ayna tutar. Birçok farklı yol olabileceğini ifade edebilir. Ve hangisini tercih ederse nelerle karşılaşabileceğini de belirtebilir. Olayın tüm fayda ve zararları üzerine konuşulabilir. Ancak psikoterapist akıl vermez. Danışan bir tercih yapacağında hangisinin kendisi için ne kadar faydalı ya da zararlı olduğunu fark etmesini sağlayabilir. Tüm bunlarla beraber danışan önünü görüyor hale gelebilir. Psikoterapi sürecinden istediğimiz birazda budur aslında.
Genellikle ne yapmalıyım sorusu ilk seanslarda sıkça duyduğumuz bir sorudur. Ancak psikoterapist danışanı yeterince tanımamaktadır. Tanıma gayreti söz konusudur. Ve psikoterapist danışana şunu yap dediğini farz edelim. Tam tanımadığımız danışanda bu cümle düşünüldüğünde çok mantıklı bulmayabilir, ya da sürece pek oturmayan bir geribildirim olabilir. Kendini en iyi tanıyan danışan, psikoterapistin verdiği geribildirimin havada kaldığını, kendisine çok uygun olmadığını düşünebilir. Ve terapötik ilişki hızlı bir şekilde sonlanabilir. Biz psikoterapistler bu topun altına girmek istemeyiz. Süreç içerisinde danışanın kendine en faydalı bir şekilde nasıl adım atabileceği kazandırıldığın da aslında bu sorunun cevabını da almış olacaktır.
Ne yapması gerektiğini kısa vadede keşfedebilmesi biraz güç olan danışanlar için süreçten fayda sağladıkça orta ve uzun vadede aslında neler yapabileceği konusunda güçlenecektir ve sorusuna cevaplar bulmanın hazzını yaşayacaktır. Psikoterapist bir ayna gibidir. Danışan nasıl olursa ayna onu yansıtmaktadır.
Psikoterapi amiyane tabirle konuşma tedavisidir. Dolayısıyla bazen konuş konuş nereye kadar gibi bazı geribildirimlerde olabiliyor. Ancak psikoterapi bilimsellikler üzerine ilerler. Ve bazı psikoterapi ekolleri, farmakolojik tedavi kadar etkili olabilmektedir. Dolayısıyla hayat içinde sıkışmışlıklarınızda, kendinizi anlatma ve anlaşılma ihtiyacınız, fark etme ve kabul etme, yüzleştirmeler ile süreçten güçlü şekilde çıkmak vs. hepsi psikoterapi sürecinin birer parçasıdır. Neler yapacağınız hakkında danışanları güçlendiren birer sürecin parçasıdır.
Yapmak istedikleriniz önem arz etmektedir. Ancak bunun size ve sürece ya da başkalarına olan izdüşümü de bir o kadar önemlidir. Tüm bunlara ayna tutan psikoterapist neleri, ne zaman ya da nasıl yapabileceğiniz konusunda sizi güçlü kılabilir. Bunun için de danışanlar işbirliği şeklinde ilerlenecektir. Ancak ne yapmalıyım sorusuna cevap vermek çok güçtür. Danışan süreç içerisinde ne yapabileceğini kendisi bulursa ya da psikoterapist ayna tutarak fark etmesini sağlarsa bir takım şeyler oturacaktır diye düşünmekteyim. Sonraki yazılarımda buluşmak umuduyla. Sevgiler.