İsrail, Filistin topraklarını Yahudi ülkesi haline getirmeyi amaçlayan, siyonizm fikri üzerine kuruludur. Bu kapsamda İsrail, 1948'den bu yana, savaş yoluyla veya barış zamanında işgallerin genişletilmesi vasıtasıyla Filistin'de Arap nüfusunu azaltmak ve Filistin topraklarını tamamen bir yahudi ülkesi haline getirmeyi hedefliyor. Bu hedefe ulaşmak için de bölgede yaşayan Arapları göçe zorlama, bina inşaatlarına ve yeni Arap yerleşimlerine müsaade etmemek, Araplara ait tarımsal arazileri tahrip etme gibi yollara başvuruyor. 1968'den bugüne kadar uygulanan taktiklerle Filistin'de yaşayan Arapların; Ürdün, Irak, Suriye, Lübnan gibi komşu ülkelere veya Avrupa ve ABD’ye sürülmesine çalışıldı.

Bu politikanın bir devamı olarak Kudüs'ün tarihi bölgesinde yer alan Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan Müslümanların, evlerinden kovulmaya çalışılması, bugün İsrail'de bir etnik gerilime dönüştü. Ramazan ayında Kudüs'te başlayan çatışmalar, Araplar ve Yahudilerin beraber yaşadığı Lod, Yafa gibi şehirlere de sıçradı. Müslümanlara ait işyerleri fanatik Yahudiler tarafından tahrip edildi; linç edilen insanlar oldu.

Bugün İsrail vatandaşlığı taşıyan nüfusun %20'sini Müslüman ve Hristiyan Araplardan müteşekkil. İsrail'de sol siyasetin güç kaybetmesi ve aşırı-dinci sağın yükselmesi, bu homojen yapının devamına engel teşkil etmektedir. Son iki yılda dört seçim yapılmasına rağmen bir hükümetin tesis edilememiş olması da, gerilimi sona erdirecek akl-ı selim sahibi kimselerin çıkmasına engel oluyor. Bu takdirde de meydan, güvenlik odaklı çözümleri ön plana çıkaran, askeri bürokrasiye ve aşırı sağ gruplara alenen destek sağlayan polislere kalıyor.

Osmanlı Devleti, Balkanlarda beş yüz sene hükmetti ve binlerce sivil mimari eser bıraktı. Ancak Bosna, Makedonya ve Arnavutluk haricindeki diğer ülkelerde bugün ayakta kalan eser sayısı çok azdır. Türkler 19. yüzyıl boyunca Balkanlar ve Adalardan soykırımlarla atıldı. Bölgenin Osmanlı geçmişi tahrip edildi. Bugün aynı soykırım ve tahrip Filistin topraklarında gerçekleştirilmektedir. İsrail, Filistin sorununda iki devletli çözüme ulaşıldığı takdirde, Kudüs'ün Filistin Devletinin başkenti olmasını istemiyor. Bu nedenle soykırım ve etnik temizlik yoluyla bölgenin Müslüman geçmişi silinmeye çalışılıyor.

Son dönemde İran karşıtı bloğu güçlendirmek ve siyasi İslami akımlara karşı koymak için İsrail'i diplomatik olarak tanıyan bazı Arap ülkeleri oldu. Güçlenen bu ilişkiye rağmen, Filistin'de Arap nüfusun huzur içinde yaşamasına olanak sağlayan politikalar hayata geçirilemedi. Bu da gösteriyor ki, İsrail ile Arap dünyası arasındaki yakınlaşmalar hassas dengeler ve suni temeller üzerine oturmaktadır.

Etnik milliyetçiliğin 20. yüzyılda dünyayı uçurumun kenarına sürüklediği zihinlerde yeterince yer etmediği çok açık. Burada, kalıcı barışın tesisi için acilen yapılması gereken: iki devletli çözümün hayata geçirilmesi; bölgedeki su kaynaklarının paylaşılması ve mülteci sorunun çözümü için BM barış gücünün bölgede konuşlandırılmasıdır. Aksi takdirde Filistin topraklarında başlayan bu kriz bölgede zaten bozulmuş olan dengeyi iyice altüst ederek, bir şiddet sarmalının oluşmasına ve telafisi mümkün olmayan zararların doğmasına sebebiyet verebilir.