Eski köye yeni adet çağı bizim çağ. Bazen yetişemiyorum yaşama. Uyandığım an kapı, pencereyi açmaktır ilk işim. Evime davet ettiğim yeni günün ilk nefesidir. Bir fincan çayla huzuru yudumlarım. Biraz kitaplardan toplarım neşeyi, mürekkep dökerim sayfalara. Çoktan zırhım benimle, bizim çağdan değil kumaşı...
Yaşadığımız son yılları sisli yola benzetiyorum aslında. Görüş mesafesi kısıtlı, bulanık. Kafalar karışık, zihinler gerçek anlamda bulanık. Zaman bizden ne istiyor bilmiyorum, yoksa bukalemun gibi ortama ayak uydurmamız mı gerekiyor?
Eski köyümüz güzeldi belki de, bir sistem örümcek ağı gibi sarmasaydı ortamı... Acımasız kurallar renk renk göz boyuyor ve cennetten kovulan insan yine düşünmeden kanıyor. Bu defa nereden kovulacağız, bilen var mı ?
Hırs ve ihtişam kulağa hoş geliyor. Her ikisi egemenlik duygusunun birer parçasıdır. Üzerine kibiri de eklersek tam olur sanırım. Yüksek dağlara imrenir, onu da yıkmaya çalışır insan.
Üzeri örtülü cümleler de bir ipucu veriyor aslında. Nedir bu yeni adetler? Birkaç örnek de siz verin isterim. Karşı mısınız yoksa memnun mu?
Elbette her insan güzel hayatı hakediyor. Keşke su için kimse kilometrelerce yürümese, keşke kimse günlerce aç kalmasa. Keşke herkes elindekini paylaşa bilse. Elbette bölüşülen son lokma her zaman en değerlisi olacak...
Bir makaleyle dünya değişmez, bir düşünceyle ve küçük bir adımla bir hayat değişir. Bir gönülle bir bağ kurulur, hiç solmayacak bir çiçek açar.
Dayatılan yeni gelenekler eğlencelidir belki ama nereden çıktı? Gerek var mıydı? Sınav haftası geride kalmışken bir iki soru da benden olsun.
Kalın sağlıcakla.