Belli bir yaşa geldiğimiz andan itibaren yaşamımızda hep birileriyle rekabet içinde oluyoruz. Daha doğrusu olmak zorunda bırakılıyoruz. Daha ilkokul sıralarına yeni oturmuşken ailemiz ve çevremiz tarafından komşu çocuklarıyla kıyaslandığımız için, komşu çocuğu en büyük rakibimiz oluyor. Böylece, 6 7 yaşlarında rekabetin ne olduğunu öğreniyoruz. Okulda başlayan rekabet olgusu yaşamımız boyunca devam ediyor. Aslında hayatın daha nasıl olduğunu tam kavrayamamışken, yarış içine girmek bana hep yanlış gelmiştir. Bunlar tatlı rekabet olsa da; rakibimizin seviyesinin, bizim potansiyelimizi aşağıya çektiğine ve bu başarının bir sınırının olduğuna inanıyorum. Şu da bir gerçek ki, içinde bulunduğunuz ortamda rekabet halinde olduğunuz kişinin imkanları, sosyal çevresi ve yaşantısı bizimle eşit düzeyde eminim ki değildir. Çünkü bu hayatta kimsenin bulunduğu ortam içindeki ekonomik, sosyal, kültürel durumunun ve ailevi yapısının eşit olma imkanı yoktur. Bu durumu insan yaradılışındaki psikolojik durumları bile etki eder. En basitinden şöyle örnek verecek olursam; bulunduğumuz ortamdaki 'en başarılı kişi' sadece o ortamın en başarılı kişisi olabilir fakat; farklı ortamlara kişiyi dahil ettiğiniz zaman bu 'en'in yerini sadece 'başarılı' alabilir. Demem o ki gerek okul, gerek sosyal çevre, gerekse iş yerlerimizde birileriyle rekabet halinde olmaktansa, kendimizin bir gün önceki halinden daha iyi olmak için çabalamamız gerekir. Bir ortamdaki en başarılı kişiyle rekabet etmek yerine, dünkü halimizden daha iyi olmak için çaba sarf ettiğimiz zaman kişisel gelişimin, başarılı olmanın bir sınırı olmadığını göreceğiz. Önemli olan kazanmak mı? Yoksa dünden daha iyi bir sonuç çıkarmak mı ? Bunun cevabını da size bırakıyorum.