Bebek ve çocukların vücudu büyüme, gelişme döneminde olduğu için çok hassastır. Bu sebeple doğal beslenme gereklidir. Oysa günümüzde meyveli dondurma yediğini zanneden çocukların çoğu; tatlandırıcılı, gıda boyalı, aroma verici içeren, kıvam arttırıcı çeşitli katkılarla dondurma görünümü verilmiş bir karışım yemektedir. Şekerleme yediği düşüncesi ile hangi hayvandan elde edildiğine çoğu zaman tüketici tarafından dikkat edilmeyen jelatin içeren, gıda boyası, tatlandırıcı, aroma verici gibi çeşitli katkı maddelerinin yer aldığı karışım tüketilmektedir. Hazır yiyeceklerde raf ömrünü uzatıcı, lezzet arttırıcı, tat ve aroma verici birçok katkı bulunmaktadır. İşlenmemiş ve doğal ürünler yerine daha pratik olduğu düşüncesi ile birçok işlemden geçmiş, kan şekerini çok hızlı yükselten yani glisemik indeksi yüksek gıdalar tercihte öncelikli olabilmektedir. Lezzet arttırıcı birçok katkı maddesi, yüksek miktarda tüketilince doyma hissini baskılamakta ve daha çok yemeyi tetiklemektedir. Bunların başında Çin tuzu olarak bilinen mono sodyum glutamat gelmektedir. Tatlandırıcı olarak kullanılan glikoz-fruktoz şuruplarının, yüksek miktarda alınması sonucu obeziteyi tetikleyen ve çok miktarda kilo aldıran özellikleri belirlenmiştir.
Bu katkı maddelerinin bir kısmına düşük dozlarda zararlı olmadığı gerekçesi ile az miktarda kullanılmak üzere yasal izin verilmektedir. Ülkemiz, Dünya ile karşılaştırıldığında gıda katkı maddeleri konusunda daha hassas ve sıkı davranan ülkeler arasındadır. Buna rağmen yediklerimizin bir kısmı yukarıda saydığım ve benzeri birçok risk içermektedir. Çünkü az miktarda kullanılmasında sakınca görünmeyen katkı maddeleri giderek daha çok ürüne ve daha fazla sayıda eklenmektedir. Bu sebeple toplam maruz kalınan doz giderek artmaktadır. Ayrıca sinerjistik etki dediğimiz; birden fazla gıda katkı maddesinin birbirinin zararlı etkisini arttırması da muhtemeldir. Dünyada, geçmişte izin verilen bazı gıda katkı maddelerinin zaman içerisinde kansere varan zararlı etkileri kanıtlanmış ve yasaklanmıştır. Bu sebeple gıda seçimini dikkatli yapmakta fayda vardır.
Gıdalardaki bu dönüşüm ve yaşam tarzında daha durağan hale getiren değişim sonucunda, son bir asır içinde bazı yeni hastalıklar ortaya çıkmış, bilinen bazı hastalıkların da sıklığı hızla artmıştır. Bir asır önce çocukların hayatını alt üst edebilen hiperaktivite denilen hastalık bilinmezken şu anda çocuk psikiyatrisi uzmanlarının başlıca uğraş alanlarından birisi hiperaktivitedir. Yarım asır önce çocuklarda obezite ve gençlerde Diyabet (şeker) hastalığı çok daha nadir iken günümüzde bu oranlar giderek artmaktadır. Ayrıca alerji, astım, kanserler, çeşitli kan hastalıkları gibi birçok hastalığın sıklığı çocuklarda giderek artmaktadır. Hastalıkların seyrinin bu kadar değişmesinde mutlaka beslenmenin önemli bir payı vardır. Sağlıklı beslenmeyen çocukların hızlı bir şekilde sağlıklarını kaybetmeleri kaçınılmazdır.
Bütün bu saydıklarım, sağlıklı beslenme konusunda çaresiz olduğumuz anlamına gelmemektedir. Çaremiz bellidir ve kolaydır. Doğal, dengeli ve işlenmemiş gıdalar tüketilmelidir. Ev yapımı yemeklerde sağlıklı pişirme yöntemleri ve malzemeler seçilmelidir. Mecbur olmadığımız hiçbir işlenmiş gıdayı tüketmemeli ve beslenme konusunda çocuklarımıza güzel örnek olmayı seçmeliyiz. Aldığımız gıdaların içinde ne olduğunu bilelim. Ne yediğini bilmeyen sağlıklı beslenemez. Bilmediğimizi soralım, araştıralım, öğrenelim. Et, süt, yumurta, tavuk, balık, yoğurt, peynir, meyveler, sebzeler, yeşil salatalar, tahıllar, bakliyat, bol güneş ve ihtiyacımız kadar temiz su içme alışkanlığı edinmek mümkündür. Çocuklarımızı da pekâlâ bu şekilde büyütebiliriz. Maddi imkanlarımıza göre mümkün olan en saf ve doğal beslenmeyi tercih edip, hareketliliği arttırıcı bir yaşam tarzı benimseyerek çocuklarımızı sağlıkla büyütmeye gayret edelim. Ailece sağlıkla kalın. Saygılarımla.