Gazi Mustafa Kemal Atatürk döneminde Türkiye ne kadar huzurlu ve mutluydu. Çünkü Türkiye'yi kendi evladı olan Atatürk yönetiyor ve o dönem Türkiye'de siyasi kriz yaşanmyordu. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümü sonrası Türkiye'de tek başına hiç bir siyasi parti iktidar olamıyor, koalisyonlu dönem başlıyordu. Her seçim bir siyasi parti iktidar olamıyor, iki veya üç parti çoğunluğu ele alıyor, Türkiye'de koalisyon hükümetini oluşturuyordu. Her 1.5 yıla bir Türkiye'de seçim oluyor, her seçimde Türk insanı, hiç bir siyasi partiye tek başına iktidar yetkisi vermiyordu. Türkiye'de tek başına iktidar olmaması nedeniyle koalisyon hükümetlerinde hep kavgalar yaşanıyor, krizler oluyor, millet ekonomik yönden bunalıma giriyordu. Bu ülkede mazot kuyruğunda bekledi insanlar. Hastanelerde tedavi olabilmek için aylarca randevu almak için hastane önünde yatıp, kalktı Türk insanı. Parası olan hastanelerde muayne oldu, ameliyat oldu ama parası olmayan evinde hasta yatağında yattı, ölümü de bekledi. Parası olan eczanelerden pahalı da olsa ilacını aldı, parası olmayan SSK İrtibat Bürosu'nun önünde ilaç kuyruğuna girdi, reçetesinde üç ilaç yazıyorsa, birisini alabildi, ikisini de günlerce alabilmek için her gün SSK'nın önünde nöbet tuttu. Gıda için bile marketlerde kuyruğa girdik, çocuklarımızın kitaplarını alabilmek için kırtasiye kırtasiye dolaştık. Türk insanının her yaşamı çile doluydu. Çünkü Türk insanının ekonomisi de iyice zayıflamış, Atatürk sonrası Türkiye'nin kasasında parası bile kalmamıştı. Ekonomik yönden millet de, devletimiz de serumla ayakta kalıyor, IMF'nin kapısında yatıyor, o kurumu yönetenlerin ayaklarına kapanıyor, üç beş kuruş borç alabilmek için neredeyse ayaklarının altını bile öpecek duruma geliyorduk. Bu milleti de bitirmeye kalktılar, devleti de. Avrupalı bir söz söylerse bu ülkeyi koalisyonla yönetenler, onu emir kabul ediyor, Türkiye'nin zararına bile olsa o sözü yerine getirmek için çırpınıyorlardı. Bu ülkede öyle dönemler yaşandı ki, krizden bu ülkeyi kurtarmak için milletin cebindeki paraya bile göz diktiler. Türkiye'yi yönetenler, kendileri fedakarlık yapmadılar ama milletin fedakarlık yapmasını istediler. Bize aç yatın dediler, kendileri tok yattılar. Yandaşlarını zenginleştirdiler, milleti yoksullaştırdılar. Ne zor günlerdi o dönemler. Biz de zaman zaman o günleri yaşadık ama atalarımız o günleri daha iyi bilir. O dönemleri atalarımızdan dinleyince insanın ağlayası geliyor. 
Ve 2001'un Ağustos ayına kadar bu ülkede sevilen, sayılan ve milletin oyunu alabilecek bir lider çıkmamışken, Rizeli Recep Tayyip Erdoğan bir çıktı, pir çıktı. Kasımpaşa'nın yiğidi, Rize'nin evladıydı o. Okul dönemlerinde simit ve su satarak harçlığını çıkaran, hayatta zorlukları da gören ve milletin neler yaşadığını en iyi bilen bir liderdi. 
Ve 2002 yılının Kasım ayında AK Parti Genel Başkanı olarak seçime girdi, Türkiye'de iktidar oldu. Bu milletin de kurtarıcısıydı, devletin de. O IMF'nın kapısında bekleyen lider olmadı, kapısında IMF'yi bekleten bir lider oldu. Artık Türkiye'nin kasası tam takır değil, dolu dolu bir ülkeye dönüştü. Devlet zenginleşti, milletin de ekonomisi canlandı. Hastaneler inşa etti, parası olmayan da tedavi oluyor, olan da. Devletin her hizmeti milletin ayağına gider oldu. Millet başında devlet olduğunu hissetti, kendisine kucak açan, iyi veya kötü gününde yardımına koşan devletin bürokratları olduğunun da farkına vardı. Atatürk sonrası yaşadığımız o çile dolu günler de Recep Tayyip Erdoğan'ın gelişiyle bir bir sona erdi. Bu ülkede engelli çocuğum var demeye korkan insanlar, o çocuklarına değer verir oldu. Engelliler özgürce bu ülkede yaşamaya başladılar, o kapalı kapılar ardından bir bir çıktılar. Devlet o insanlara bir kucak açtı, o insanlara maaş bağlandı. Bugün iş göremez raporu alan herkese devlet ekonomik destek verir oldu. Dün hastane önünde randevu alabilmek için yatıyorduk ama doktorlar bugün bizim evimizin önünde bizi tedavi edebilmek için yatıyor. Eğitim öncesi kitap aramaya son verdiler bugün çocuklarımızın kitapları sıralara konuyor, çocuklar okal elleri boş dönüyor, dönüşte kitaplarıyla birlikte evine geliyor. Devlet Baba, milletine sevgisini gösterdi, hizmetlere kavuşturdu.  Bu ülke ekonomik  yönden gelişmişse, hertürlü hizmetiyle Avrupa'daki ülkeleri bile geride bırakmışsa bunu Recep Tayyip Erdoğan'a borçluyuz. Ve Türkiye'de öyle çalışmalara imza atıldı ki, bunları tek tek size anlatmam uzun sürer. 
Ama sizin için Alanya'da yapılan bir kaç hizmetten söz edebilirim. Alanyamız da üniversite şehri oluyor. Bugün Alanya'da iki tane üniversitemiz var, birisi Hamdullah Emin Paşa, birisi de Alanya Alaaddin Keykubat Üniversitesi. Kuşyuvası'nda tüneller açıldı, ölüm yolundan geçmekten de kurtulduk. Alanya-Antalya yolu duble yola dönüştü, Mersin-Alanya arasındaki yollar duble yola dönüştürüldü. Alanya Doğu Çevreyolu Projesi inşa ediliyor, Alanya-Çayarası-Konya Yol Projesi'nde kazma vuruldu.  Şehrimizde barajlar ve yeni göletler inşa edildi, Alanya çiftçisinin de su problemi çözüldü. Yat Limanı ve Balıkçı Barınağı inşa edildi, denizciler kışın kaçacak delik aramaktan kurtuldu. Yeni hastaneler inşa edildi, vatandaşlar sağlık hizmetlerinden istedikleri gibi yararlanmaya başladı. Gazipaşa Havalimanı açıldı, dünyanın her noktasına uçuyoruz, turistler de yaşadıkları şehirlerden Alanyamıza rahatça gelebiliyorlar.  Spor tesisleri inşa edildi, Alanya'da her yaştan insan spor yapar oldu. Oba Stadyumu şehrimize kazandırıldı, Alanyaspor'umuz da Süper ligin gözbebeği takımlarından birisi olmayı başardı. Bugün bir İl'de ne hizmet varsa, hangi kurum bulunuyorsa Alanyamızda da o kurum var ve o hizmeti bir vatandaş, Antalya İl merkezine bile gitmeden alabiliyor. Ankara'da bizi yönetenlerin bize değer verdiklerini hissettik, Alanyamızın da hertürlü hizmet almasıyla mutlu olduk. Ve Atatürk sonrası koalisyon dönemlerini unuttuk, Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte Türkiye'nin tek başına iktidarlar tarafından yönetilmesi gerektiğini de öğrendik. AK Parti'nin 16 yıllık iktidarı döneminde insana değer verdiklerini, millet için çalıştıklarını ve memleket için çırpındıklarını da hissettik, bize onu hissettirdiler. Ve 16 yılda Türkiye'yi yöneten Recep Tayyip Erdoğan'ın bu vatanı, milleti ve memleketi ne kadar sevdiğini ne öğrenmiş olduk. 
Ve AK Parti döneminde Türkiye'nin her yönden çağ atladığını gördük, Avrupa'nın neden Türkiye'yi bölmeye çalıştığını, Recep Tayyip Erdoğan'ı sevmediğini de öğrendik. 
Çünkü Avrupa, Erdoğan'a emir veremiyor, hükmedemiyor ve istedikleri gibi at koşturamıyorlar. Çünkü Türkiye eski Türkiye değil. Çünkü Erdoğan, Avrupalı liderlerin sözüne değil kendi milletinin sözüne bakar bir lider oldu. Erdoğan'ın bu tavrı da Avrupa'yı çıldırtıyor, adeta patlatıyor. Bu da Erdoğan'ın farkını ortaya koyuyor.